Kıyı, ardındaki yorgun-zeytinli, kemik kadar kuru taşlı tarlalar, tarlaları çevreleyen kayalıklar, plastik çöp dolu. Denizin getirdikleri var, rüzgârın savurdukları var, zaman zaman buraya gelen bozuk toprak yolu keşfeden piknikçiler, sevgililer ve olta balıkçılarının bıraktıkları var. Çobansız dolaşan keçi sürüsünü ve kayalıklarda yuvalanan kargaları saymazsanız, buranın tek müdavimi benim. Ağustosta bir gün deniz kıyısındaki çöpleri toplamaya karar verdim. Bir çeşit duhuliye olarak. Süpermarketten battal torba aldım ve her gün yüzmeden önce bir çuval çöp topladım. Yeşil, mavi, kırmızı şişe kapakları, şeffaf su şişeleri, pembe bebek uzuvları, taraklar, torbalar, iğneleri eğrilmiş ve paslanmış enjektörler, yüzerken tenime değdiğinde beni ürperten naylon torbalar. Her gün denize girmeden önce kıyıdan bir çuval çöp topladım. Altı gün. Şimdi ekim. Hava hâlâ sıcak ama güneş ağır yakıcılığını kaybetti. Bulutlar belirmeye, uzaktan gök gürültüleri duyulmaya başladı. Su serinliyor. Artık denizden çıkınca gölgeyi değil güneşi arıyorum.Yedinci gün deniz kabardı, dalgalar çakılların bitip toprağın başladığı yere bir metre kadar yaklaştı. Ertesi gün yüzmeye gittiğimde denizin benim topladığımdan fazla plastik parçasını çakılların üzerine bırakmış olduğunu gördüm. Ama deniz insanlardan tertipliydi. Çöpleri dalgaların ulaşabildiği en son yere çizgi halinde bırakmıştı. Plastikler, dalgaların söktüğü kahverengi, deniz yosunlarının meydana getirdiği bir yatağın üzerinde yatıyorlardı.İnsanlar her yıl denize 450 milyar metreküp çöp, endüstriyel ve tarımsal atık döküyorlar."Boşuna uğraşma, karnımda senin bir trilyon senede temizleyemeyeceğin kadar plastik var" demek istiyor gibiydi deniz.Su kadar bilge olmasam da buna bir cevabım vardı. "Son hesapta insanın bütün uğraşıları boşunadır. Hiç olmazsa burada çöp toplamak bana huzur veriyor."Arkamdaki kayalıklarda, göremediğim bir yerden bir oğlağın ısrarlı melemesi geliyor. Koyun diğer ucundaki tepenin kayalıklarında balıkçıl kuşları var. Kimisinin sırtı denize, kimisinin karaya dönük, hareketsiz duruyorlar. Ayrı ayrı yaratıklar değil kayaların bir parçası gibiler. Artık güneşi arıyorum Onların saatlerce bu şekilde hareketsiz durmalarına gıpta ediyorum. İnsan bu yeteneğini kaybetti. Sürekli hinlik düşündüğü için sürekli kıpır kıpır. Balıkçılların burada üçüncü günleri. Dinleniyorlar. Belki yarın, belki, birkaç saat sonra, kim bilir nasıl aldıkları bir kararla, kalkıp kışı geçirecekleri Afrika'ya doğru uçuşlarına devam edecekler. Ne yazık ki her yıl sayıları azalıyor. Belki bir gün hiç göçmen kuş kalmayacak. O zaman kıyıda çöplerle tek başımıza kalacağız. mmunir@milliyet.com.tr Balıkçıllara imreniyorum