Türkiye’nin, Çin gibi yılda yüzde 10-12 oranında kalkınması lazım. Buna ihtiyacı var, çünkü gelir düzeyi düşük, milyonlarca işsizi var ve her sene yedi yüz binden fazla yeni insan iş piyasasına giriyor.
Bunu yapacak kapasitesi de var.
Ama ne yazık ki yapması mümkün değil.
Türkiye, kurumları etkin olmayan, entelektüel birikimi zayıf, iş yapma know-how’u kısıtlı, motivasyonu düşük, ufukları dar bir yönetim yapısına sahiptir. Yasalar eski ve eksik. Yargı yavaş ve geridir.
İktidarda hangi partinin olduğu fazla fark etmez. Yönetim altyapısı ve felsefesi yüksek bir kalkınma hızını taşımaya müsait olmadığı için Meclis’te mutlak hâkimiyeti olmasına rağmen AKP bile ekonomik reform konusunda felç durumda.
Büyüme yavaşlıyor
Geçen temmuzda ABD’nin uzun vadeli konut sektöründe başlayıp uluslararası mali sistemi zayıflatan durgunluk bu güne kadar Türkiye’yi fazla etkilemedi diye düşünülüyor, genellikle. Bu bir açıdan doğrudur. Eskiden olsaydı bu olay Türkiye’de büyük bir devalüasyon olarak kendini gösteren bir krizi tetiklerdi. Bu olmadı.
Olan, yavaş çekim zayıflamadır. Borsa düşüyor, TL zayıflıyor, büyüme yavaşlıyor. Ama hepsi yavaş yavaş oluyor.
ABD’deki mali kriz dokuzuncu ayına girdi ama hâlâ oluşum halindedir. Ne zaman dibi göreceği, gördüğünde arkasında ne kadar yaralı bir finans sektörü ve ne kadar yavaşlamış bir global ekonomi bırakacağı da belli değil.
ABD’deki kriz bu güne kadar dünya ekonomisini de pek fazla etkilemedi.
Uluslararası Para Fonu’na göre geçen yıl dünya yüzde 4.9 oranında büyüdü. Son dört yıl 30 küsur yıldan beri dünyanın yaşadığı en iyi dört yıldı.
Türkiye bu kıskacın etkisine girdi
Krizin patlak vermesinin altıncı ayında OECD’nin en zengin 30 ülkesinde işsizlik oranı yüzde 5.5 olup bir yıl öncekinden daha düşüktü. Krizden en çok etkilenen ülke olan ABD’de bile geçen ayın sonunda işsizlik oranı neredeyse bir yıl öncekinin aynısıydı.
Durum kötü değil ama gelecek için aynı şeyi söylemek imkânsız.
Çünkü kredi dar ve dar olmaya devam ediyor.
Türkiye’nin bu kıskacın etkisine girdiğini büyük oranda dış krediyle çalışan banka ve şirketlerin kredi bulmakta zorlanmaya başlaması ve faizlerdeki tırmanıştan görebiliyoruz.
Garanti, Zorlu Enerji, TSKB, Alarko gibi kuruluşların piyasada bulunan kredi veya fon kurma arayışları tamamlandığında (veya tamamlanmadığında) bu konuda daha sağlam bir fikrimiz olacak.
En az borçlanan, cari fazlası olan, güçlü sermayeli bankalara sahip, petrol, gıda ve hammadde ihracatçısı olan ülkeler ABD’nin yarattığı krizden en az etkilenen ülkeler olacak.
Türkiye’nin bu özelliklere sahip olduğunu düşünüyorsanız korkacak bir şey yok.