Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazıları anayasa değişiklikleri geçtikten sonra “sivil vesayet ortadan kalktı” diye bayram yaptı.
Bir anayasa değişikliğinin referanduma götürülebilmesi bile çok önemlidir. Değişikliklerin birçoğunun demokratikleşmeyi ilerletmediği de söylenemez.
Ama “sivil vesayet ortadan” kalktı diye dansa kalkanlara katılmak mümkün değil. Sivil vesayet kalkmadı. Bir sivil vesayet başka bir sivil vesayetle yer değiştirdi veya çok yakında değişecek. Bunda kutlanacak bir şey varsa ben görmüyorum. Çünkü yeni sivil vesayetin eskisinden daha kötü olacağına inanmak için birçok nedenim var.

Yargı bağımsızlığı
Bundan böyle, yargı sisteminin iki önemli kuruluşu olan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelerinin çoğunluğunu iktidar belirleyecek. Bu belirlemede önemli bir payı olacak olan Cumhurbaşkanı’nı iktidarın bir parçası sayıyorum.
Yani, yargı bağımsızlığı ortadan kalkacaktır. Daha doğrusu, yargı bağımsızlığına doğru ilerlenmiş olmayacaktır.
Türkiye’de yargı çoğu zaman adil değildir. Keyfidir. Standart değildir. Siyasileşmiştir. İdeolojisine veya dini inançlarına göre karar veren birçok yargıç var.
Mahkemeler halkın değil devletin mahkemeleridir. Devlet ile vatandaş karşı karşıya geldiğinde, yargının eğilimi, haklı haksız, devletin yanında durmaktır.
Yargıyı bir siyasi partinin buyruğu altına almak bütün bu sorulara ek bir sorun yaratmaktan başka bir şey değildir.

Dört sayfalık tavsiye kararı
Yargı reformu aldatmacası altında demokrasinin en temel kuralı olan kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı, yasama, yargının ve yürütmenin iradesine tabi kılındı.
Bizim de üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Ekim 1994’te Yargıçların Bağımsızlığı, Etkinliği ve Rolü konusunda bir tavsiye kararı yayımladı.
Dört sayfalık bu tavsiye kararında yargıçları bağımsız ve etkin yapmak için gerekli olan her şey var. Bunlardan hiçbiri bizim hukukumuzda yoktur ve olması düşünülmemektedir.
Biz şeylerin özü ile değil gölgeleriyle uğraşırız. Kendisi değil “gibisi” bize yeter.
Pratikte felsefemiz, bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi, kurumları değil kişileri güçlendirmektir. Sindirmek, ikna etmek veya uzlaşmaktan daha çok kolayımıza gider.
Bütün bunların nedeni demokratik ve adil olmanın çoğumuza doğal gelmemesidir.
Onun için içtiğimiz, adaletin suyunun suyunun suyudur.