Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fukuşima santralında meydana gelen kazadan alınacak dersleri görüşmek üzere önümüzdeki haziran ayında Viyana’da uluslararası bir toplantı düzenlenecek. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından çağrılan konferansta kazadan alınan dersler ve nükleer enerjiyi daha güvenli hale getirmek için alınması gereken önlemler tartışılacak.
Avrupa Birliği’nde de aynı yönde çalışmalar var.
Bunlardan somut bir şey çıkacağı konusunda ümitli değilim. Nükleer yalan ve gizliliğin egemen olduğu bir endüstridir. Bunun değişmesi için şeffaflık ve bağımsız denetim gerekir. Bunlar ise ne endüstrinin ne de hükümetlerin pek işine gelmez.
AB komisyonu Fukuşima’dan sonra birlik ülkelerindeki nükleer santraller için yeni düzenlemeler getirmek ve bu tesisleri kendi uzmanlarına denetletmek istedi. Üye devletler karşı çıktı. Sen öneride bulun biz gerekli denetimi yaparız, dediler. Nedeni söylemeseler de, açık: Bir sakatlık çıkarsa önlem alıp almamak, açıklama yapıp yapmamak konusunda serbest olmak istiyorlar.

Sinop konsorsiyumunda
Fukuşima’daki kazanın ortaya çıkardığı en önemli gerçek nükleer santralı çalıştıran TEPCO adlı şirketin santrallarındaki gerekli denetim ve tamiratları titizlikle yapmadığı, gizlemeyi ve yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdiği, Japon hükümetinin de buna göz yumduğudur.
TEPCO Asya’nın en büyük, dünyanın dördüncü enerji şirketi. Hükümetin Sinop’ta yapmayı tasarladığı nükleer santral için müzakere ettiği Japon grubunun bir parçasıdır. Eğer anlaşmaya varılsa ve santral Japonlara ihale edilse idi TEPCO çalıştırıcı olacaktı. İnsanın kanı donuyor.
Aslında TEPCO endüstride bir istisna değildir. Gizlilik ve yalan yaygındır. Çünkü nükleerde doğruyu söylemenin hem siyasal hem de parasal maliyeti çok yüksektir.
Nükleer çok pahalıdır. Her bir reaktör beş milyar dolar değerindedir. Ama aralıksız çalıştığı için çok para getirir. Aynı şekilde, üretime ara vermek veya kapatmak büyük zarara yol açar. Bu nedenle arıza veya saklanabilecek kadar küçük kazalar meydana geldiğinde işletici şirketlerin genel eğilimi dışarıya haber sızdırmamaktır.
Bunun Japonya dahil birçok ülkede, örneği var. Sovyetler 25 sene önce Çernobil’de meydana gelen felaketi üstü kapatılamaz hale gelinceye kadar gizlemeye çalışmıştı. Bizde ise Çernobil’in ülkemizi nasıl etkilediği hiçbir zaman açıklığa kavuşmadı.

Güvenilir kuruma ihtiyaç var
Nükleer santralların olabildiğince güvenli çalışması için çok özel koşullar gerekir.
Nükleer enerji sadece siyasi irade, finansman, teknoloji, mühendislik işi değildir. Hesap verilebilirlik ve şeffaflığa önem veren bir siyasi sistem gerektirir. Halkın güvendiği ve bu güveni hak etmiş sağlam, bağımsız kurumlara ihtiyaç vardır. Santralları işletenlerle onları denetleyenler yüksek duvarlarla birbirinden ayrılmalıdır.
Mevzuatın da güvenilir ve şeffaf olması gerekir. Yapım kuralları sıkı olmalıdır. Bu saydıklarımın hepsi belki hiçbir ülkede yok ama Türkiye’de hiç yoktur. Hükümetin Mersin’deki nükleer santral için anlaştığı Rusya’da da esamesi yoktur. Rusya’daki santrallarda üzeri kapatılamayacak kadar büyük bir kaza meydana gelmedikçe ne olup bittiğini bilmek mümkün değildir. Çünkü orası kapalı birer sistemdir.
Sinop için müzakerelerin yürütüldüğü Japonların durumu ise açıktır.
Dua etmeye başlayabilirsiniz.