Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AKP’den nefret edebilirsiniz. Son yıllarda para durumunuzda bir iyileşme hissetmemiş olabilirsiniz.
Ama şurası bir gerçek ki ekonomi hiç olmadığı kadar iyi yönetiliyor.
OECD’nin dün yayınlanan Türkiye raporunda belirttiği gibi “Etkin makroekonomik ve yapısal politikalar Türkiye’nin global krizden güçlü bir biçimde sıyrılmasını sağladı.”
2010-11’de ekonomi yüzde dokuz oranında büyüdü. Son on yılda ise yoksulluk ve eşitsizlik azaldı. İşsizlikte düşüş var.
Bir ekonomik iyileşme salvosu yaşadığımız kesin.
Ama daha önce de böyle salvolar yaşadık. Türk ekonomi tarihi sürekli krizlerin arasına sıkıştırılmış küçük iyileşme parantezlerinden oluşuyor.
Yaşamakta olduğumuz yeni bir parantez mi? Kalkınma sürdürülebilir mi? Gıpta ettiğimiz Avrupa ülkelerinin gelir düzeyini yakalayabilir miyiz?
Bu sorunların cevabını öğrenmek için günlük, hatta yıllık analizlerin üzerine çıkıp açıyı genişletmek lazım.
Bu açıyı Daron Acemoglu ve James A. Robinson adlı Amerikalı ekonomistlerin Neden Milletler Başarısız Olur(*) adlı yeni kitabında bulmak mümkün. Kitap çağımızın en büyük ekonomik sorularından birini cevaplamaya çalışıyor. Neden bazı milletler zengin, bazıları sefil?
Neden dünyanın en zengin ülkesi olan Norveç (kişi başında gelir 84,000 dolar), dünyanın en fakir ülkesi olan Burundi’den (kişi başına gelir 170 dolar) neredeyse 500 misli daha zengin? Osmanlı neden refahı yakalayamadan çöktü? Türkiye neden potansiyelini yakalayıp az gelişmiş ülkeler sınıfından kurtulamıyor?
Acemoğlu ve Robinson’a göre milletler arasındaki gelir farkını tayin eden kurumlardır. Kurumlardan kasıt siyasi ve ekonomik örgütlenme, yöneticilerin kalitesi ve yasalardır.
Bunların iyi olması insanlara çalışma, para kazanma azmi verir ve bu azimle hem kişiler zengin olur hem de ülkelerini zenginleştirirler. Kurumların iyi olmadığı ülkelerde liderler kendi menfaatini düşünür. Gruplarının, taraftarlarının, cemaatlarının çıkarlarının takipçisidirler. Toplumun tamamını gözetmezler.
Kurumların kötü olduğu ülkelerde halkın serveti buna zorla el koyan (Osmanlı, örneğin) yöneticilerin ve yandaşlarını zenginleştirmeye yarar. Bu zorlama kalkınmayı engeller. Kurumların, yasaların, her şeyin amacı dar yönetici zümresini ve taraftarlarını zenginleştirmektir.
Başarılı milletlerde fırsat eşitliği vardır. Rejim dışlamayıcı ve çoğulcudur. Kurumlar ve yasalar toplumun tamamını özendirecek niteliktedir. İnsanların kazançları, gayrimenkulleri güven altındadır.
Bu açılardan baktığımızda, mevcut surum devam ederse, biz, ekonomik kalkınma salvoları yaşayabiliriz ama bunu sürekli kılıp başarılı ülkeler arasına girmemeyiz.
Türkiye’de hükümetler kendi taraftarını kollar. Liderler önce kendilerini zenginleştirirler. Sonra yakınlarını ve yandaşlarını. İhaleler, satın almalar onlara yönetilir. Yasalar ve kurumlar bu amaca hizmet etmek üzere yeniden düzenlenir.
Düzen dışlayıcıdır ve çoğulcu değildir. Nüfusun en az üçte birini meydana getiren Kürtlerin, Alevilerin ve azınlıklara uygulanan ayrımcılığı düşünün. Ve “laiklerin,” onlardan önce dincilerin veya solcuların vesaire dışlanmasını.
Bir gerçek daha var: Yöneticiler bütün bunları ve ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Ama yapmıyorlar ve yapmayacaklar. Çünkü çıkarlarına değil.
Türkün tellağı değişecek ama hamamı ve tası hep aynı kalacak, eğer Acemoğlu ve Robinson haklı ise.
(*)Daron Acemoglu, James A. Robinson / Why Nations Fail (Türkçesi yok.)