Başbakan Tayyip Erdoğan Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin neden engellendiğini hiddetle sorgularken Almanya Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg istifaya hazırlanıyordu.
Guttenberg bir süreden beri doktora tezinde intihal yapmak, yani kaynak göstermeden başkalarının çalışmalarını kendi tezinde kullanmakla suçlanıyordu.
Bayreuth üniversitesi geçen hafta Guttenberg’in doktorasını geri aldı. Sayıları 17 bini aşan akademisyen Şansöyle Angela Merkel’e açık mektup yollayarak intihal skandalının Alman üniversitelerini “gülünç” duruma düşürdüğünü bildirdi.
Guttenberg Alman parlamentosundan özür diledi. “Büyük hatalar” yaptığını ama isteyerek kopyacılık yapmadığını savundu. Ama ne dediyse aleyhinde kabaran dalgayı yatıştırmadı.
İşler böyle yürüyor
Guttenberg sadece kabineye değil, muhtemelen siyasi hayata da veda etti. Oysa bu skandal patlak vermeden önce bir gün gelip şansölye olabilecekler arasında sayılıyordu. Tevekkeli değil, salı günü istifa ederken “Bu hayatımın en acılı kararı oldu” demesi.
“Demek ki Martin Luther’in ülkesinde işler böyle yürüyor” oldu akademisyen bir arkadaşımın tepkisi. “Almanya övünmeli.”
Guttenberg’in istifasından Erdoğan’ı haberdar ettiler mi bilmiyorum. Bu istifa bizde haber olur mu, onu da bilmiyorum.
Olmayabilir. Çünkü bizde intihal akademik hayatın doğal bir parçası sayılır. Çocuğun ağlaması veya futbolcunun tükürmesi gibi.
İntihal yapanın, ender haller dışında, akademik unvanı geri alınmaz.
İntihalci bakan ise istifa etmez, etmesi istenmez. Ortalık kalkıp oturmaz. On yedi bin değil, 17 akademisiysen başbakana açık mektup yazmaz.
Akademik dürüstlük
YÖK ve üniversitenin etik kurulları intihal şikâyetlerinden hoşlanmaz. Bu tür şikâyetlerin genellikle üzeri örtülür.
İntihali ortaya çıkartan intihal yapandan daha çok hor görülür desem abartmış olmam.
Bizde, ne yazık ki, akademik dürüstlük üniversite hayatının sadece lafta olmazsa olmazlarındandır. Bu dürüstlüğü talep eden akademisyen sayısı da öğrenci sayısı da çok değildir. Bunun çok garip bir şey olduğunu fark edenler onlardan da azdır.
İntihale göz yummak, akademik hayatta hileyi ve yalanı mubah görmek, bazı suçların cezasız kalmasında bir sorun olmadığını kabul etmektir. Bir yorumcunun tarifi ile, “bilinçli bir şekilde kandırma, yalan söyleme, yasalara aykırı davranmaya” hoşgörü ile bakmadır. Bu da demokratik bir hukuk devleti olmamak demektir.
Türkiye bu ve bunun gibi sayısız nedenden dolayı Avrupa Birliği’ne alınmaz. Değer yargılarımız, ahlak konseptimiz, adalet ve dürüstlük anlayışımız ve daha birçok şeyimiz onlarınkinden çook ama çok farklıdır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024