Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de iktidara gelen hükümetler yürütmenin onlara verdiği güçle yetinmezler.
Yargıyı ve yasamayı, yani milletvekilleri ile yargıç ve savcıları da kontrol altında tutmak, onların gücünü de kullanmak isterler. Polisi kendi özel güçleri haline getirirler. Bürokrasiyi kendi adamları ile doldururlar. Medyayı parayla ve sopayla güdümlerine almaya çalışırlar. İşlerini kolaylaştırmak için de her tarafa çekilebilir dandik yasalar geçirirler.
Başka birçok neden daha var. Ama en çok bu nedenle devlet kurumları olgunlaşmaz. Memurlar, yargıçlar, savcılar, askerler “Halk hizmetkârı” olduklarını ve tek doktrinlerinin kamu yararı olduğunu anlayacak kıvama gelmez.
Hükümeti ele geçirenler, Osmanlı padişahları gibi, iktidarın bir bütün olduğuna inanırlar, her ne kadar bunu açık açık söyleyemezlerse de.

İktidar tahterevallisi
Demokrasinin gerçekten inandıkları tek kurumu seçimdir. Kuvvetler ayrılığı veya basın ve düşünce özgürlüğü ve bunun gibi diğer temel demokrasi prensipleri, onların gözünde çocukların oyunda kullandığı mumlu kil gibi elastiktir. İstediğin şekle sokabilirsin.
İktidar tahterevallidir ama ona sahip olanlar nedense, iktidarı ‘aşağı’ düğmesi olmayan bir asansör sanırlar.
Kurallar ve kurumlar sağlam olmayınca sonunda, kazandığını sananlar dahil herkes kaybeder.
Polisin yansız, savcının ve yargıcın etkin olmaması bugün birilerinin çıkarına olabilir. Ama yarın devran değişecek.
Devran her zaman değişir. Dün ellerini ovuşturanların bileklerine kelepçe vurulur; yarın, ellerine kelepçe vurulanlar ellerini ovuşturur.
Bugün ben istediğimi yazamam. Sen yazarsın. Yarın sen yazamazsın, ben yazarım.
Herkesin istediğini yazdığı gün hiçbir zaman gelmez, esas önemli olanın bu olduğu da anlaşılmaz, aptal çekişmeler içinde hayatlar geçer.
Bir tek şey aynı kalır: Düzeysizlik. İliklere işlemiş, her yere sızmış, çürük diş gibi kokan, canavar ağzı gibi esneyen bir düzeysizlik.
“Türkün Türkten başka dostu yoktur” denilir ama son günlerde olup bitenlere bakınca, yazılanları okuyup söylenenleri dinleyince, bir daha alıyorum ki “Türkün en büyük düşmanı Türktür” dememiz lazım. Türk varken Türke düşman gerekmez.
Basit bazı gerçekler anlaşılmaz: İnsan siyasete kendine değil, halka hizmet etmek için girer. Camiye ise iyi bir insan olmak için, insanlığı iyileştirmek için değil.
Bugünlerde kendini allameyi cihan sanan herkese Sokrat’ın 2500 yıl önce söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum: “Kim ki dünyayı değiştirmek ister, önce kendini değiştirsin.”