Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu yükseltmesi son zamanlarda ekonomide meydana gelen en olumlu gelişmedir. Derecelendirme bir ülkenin dış kaynaklardan alabileceği kredinin kaynağını, miktarını ve fiyatını belirleyen en önemli etkenlerden biridir.
Birçok derece var ama, esas olan, yatırım yapılabilir dereceye sahip olunup olunmadığıdır. Bu derecenin altındaysanız çıkardığınız Hazine bonosu gibi borçlanma kâğıtlarının alıcısı kısıtlıdır. Uzun vadeli yatırım yapan güçlü birçok fon yatırım yapılabilir seviyenin altında olan ülkelerin kâğıtlarını almaz. Daha çok “yüksek risk, yüksek gelir” prensibiyle hareket eden yatırımcılar için çekici olursunuz.
Türkiye derecelendirilmeye başladıktan sonra sadece 1992 ve 1993 yıllarında yatırım yapılabilir seviyede idi. 1994 krizinde notu yatırım yapılabilir seviyenin altına indirildi. O gün bugündür, yani 16 yıl, kırmızı çizginin altında yaşıyor.
Üç büyük derecelendirme kuruluşu var. Bunlardan Fitch Rating’e göre Türkiye halen “yatırım gradosu”nun bir, Standard & Poor’s ile Moody’se göre iki derece altındadır. Hükümet doğru politikaları uygulamaya devam eder, genel seçimlerden önce halk yardakçısı politikalar uygulamaktan kaçınır ve siyasi krize duçar olmazsa birkaç yıl içinde çizginin üstünü görebiliriz. O zaman ne olur?
Ekonomi ve siyasi çalkantılar
Çıkartılan bonoları alabilecek olan yatırımcı tabanında çok büyük genişleme olur. Türk kâğıtlarına talep artar. Fiyatlar düşer ve daha makul fiyatlarla borçlanma mümkün olur. Ekonomist Mehmet Gerz’in deyimiyle, “Türkiye bugün sadece göllere ulaşabiliyorsa denizlere, hatta okyanuslara ulaşabilir hale gelir.”
Analistler arasındaki çoğunluk görüşü reyting artışlarında AKP’nin hakkını vermek gerektiği yönündedir. “Konjonktürün gerektirdiği politikaları uyguladılar” dedi bunlardan biri. “Özellikle Merkez Bankası başarılı idi. Bunları AKP’nin başarı hanesine yazmak gerek.”
Notumuzda meydana gelen iyileşmeler sadece Türkiye ile ilgili değil. Global finans krizi bütün ülkeleri sallayıp zarlar gibi yeni baştan dünya ekonomisinin masasına fırlattı. Ekonomik büyüme döneminde gizlenen zaaflar ve güçler su yüzüne çıktı. Örneğin sırf Avrupa Birliği üyesi olmanın doğru ekonomik politikalar uygulanmaması halinde bir işe yaramadığını ortaya çıkardı. Bu olurken Türkiye’nin makroekonomik politikalar açısından Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerden çok daha iyi durumda olduğunu kanıtladı.
Uluslararası Para Fonu’ndan kredi almak zorunda kalan ülkelerden biri olmayarak da Türkiye kendini gösterdi.
Umalım ki hükümetin askerlere karşı yönettiği kampanya bu iyi gidişi alabora edecek siyasi çalkantılara neden olmasın.