Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Necmettin Erbakan 1974’te Bülent Ecevit’in kabinesinde başbakan yardımcısı olduktan birkaç hafta sonra, Ankara’da bir basın toplantısı yaptı.
Salonda dev bir Türkiye haritası asılıydı. Haritanın üzerinde Erbakan’ın devlet eliyle kurmayı tasarladığı düzinelerce fabrika, rafineri, petro-kimya tesisi, liman, otoyol vardı. Boş alanlar dolmuş, tarım ülkesi Türkiye, Erbakan’ın eğitiminin bir döneminde bulunduğu Almanya gibi, endüstriyel bir ülke olmuştu.
Finansmanı nereden sağlayacağı sorulduğunda gülümsedi. Para hazırdı. Pek yakında, hepimiz görecektik.
Basın toplantısından kısa bir süre sonra Erbakan, Anadolu yollarına düştü ve haritada gösterdiği tesislerin temellerini atmaya başladı.
Ama temellerin üzerinde hiçbir şey yükselmedi. Ne proje vardı, ne de finansman. Zaten koalisyon da kısa ömürlü oldu; Erbakan’ın kırk yıldan uzun siyasi hayatında kurduğu bütün partiler, üyesi olduğu bütün hükümetler gibi.
Erbakan, dünyaya realite ile iplerini keserek gelmişti. İmkânsız rüyalar görüyordu ve bu rüyaları son nefesine kadar görmeye devam etti.
Hem onun hem de Türkiye’nin şansı
İktidarda kalışları hep kısa oldu. Bu hem onun, hem de Türkiye’nin şansıdır. Dini inançlar ve önyargılarla boyanmış görüşleri hem ekonomide, hem dış politikada dünya gerçeklerine ters düşüyordu. Başarısız olmaya mahkûmdu.
Ama hiç ara vermedi. Yılmadı. Hayatının son aylarında kendi gücüyle ayağa kalkacak takate sahip değildi ama, yanında ihtiyar yoldaşları, kazanamayacağı bir seçime hazırlanmaya devam etti.
Hepsi bu olsaydı onu ciddiye almamak mümkün olabilirdi. Ama bir başka gerçek daha var ki, Erbakan’ı yakın tarihimizin en önemli politikacılarından biri yapıyor. Bu da onun din temelli politikayı ilk defa Meclis’e sokması ve AKP’yi iktidara getirecek yolu kırk yıl boyunca inatla açık tutmuş olmasıdır.
AKP’nin önde gelen simalarının hepsi, Gül, Erdoğan, Arınç, Erbakan’ın çömezi idiler. Onun himayesinde politikaya girdiler ve yükseldiler. AKP, Erbakan kayasından kopan bir parçadır.
Ne kurduğu partilerin kapatılması, ne hapis, siyaset yasağı, ne ordu tarafından devrilmek Erbakan’ı pes ettirmedi. Siyasette dini açıyı hep canlı tuttu. Ama bu çabanın meyvelerini o değil, daha genç ve gerçekçi, daha örgütçü ve gözü kara, daha pragmatik ve modern olan Erdoğan ve arkadaşları toplayacaktı.
Erbakan’ın yaptığı belki de en büyük iş, siyasi İslam’ı silahtan uzak tutmak oldu. Kendine zorbalık uygulandığı zaman bile zorbalaşmadı. Türkiye, 1980 öncesinde, solcular ve milliyetçiler tarafından kan gölüne çevrilirken, dinciler de silaha sarılmış olsalardı ne olurdu, insan düşünmek bile istemiyor.
Bundan dolayı Türkiye’nin ona bir teşekkür borcu var.
Onu artık cennette, pırıl pırıl beyazlar içinde, önüne çıkan her meleğe, hak gelince batılın nasıl zail olacağını anlatırken hayal edebilirsiniz.