Dört yüz atlıydılar. Osmanlıların hikâyesi 12. yüzyılın sonlarına doğru onlarla başladı.
Ertuğrul’un 400 atlısı bulundukları bölgedeki en dinamik güç oldukları için bir imparatorluğun tohumu oldular. Kanuni Sultan Süleyman’a (1494-1566) gelinceye kadar Osmanlılar dünyanın en ileri, dinamik güçleri arasında kaldı.
17. yüzyıldan başlayarak Batı’da yapılmaya başlanan icatlar, açılan yeni ticaret yolları bazı Avrupa ülkelerini güçlendirirken imparatorluk yoksullaştı. Osmanlı daha uzağa giden, daha fazla yük alan gemilerle yapılan ticareti finanse edecek sermaye birikimini yapamadı ve yasal ortamı kuramadı. El işinden makineye, attan trene geçemedi.
Almanya’da Büyük Frederik’le (1712-1786) başlayan zorunlu eğitim yayılıp Avrupa’da zamanla yaygınlaşan eğitimli bir kitle yarattı. Osmanlı kitap ve bilim düşmanı haline geldi. İleri iken, geri oldu. Satıcı iken, müşteri haline geldi. Ticari açıdan, sömürgeleri olan bir sömürge haline geldi.
Hastalıklar devralındı
Cehaletin saltanatı ve geriliğin saltanatı kuruldu. Güç gitti, kasılma kaldı.
Dedelerimiz önce çağın ardında, sonra dışında kaldı.
Bu süreç olağandır. Hiçbir şeyin baki olmadığı bu dünyada bütün imparatorlukların kaderi çökmektir. Tarihte bilinen ilk imparatorluğu kuran Büyük İskender’in mezarının nerede olduğu bile belli değil.
Normal olmayan, dağılma ve yok oluştan neredeyse 90 yıl sonra o imparatorluğun nüvesi olan Türklerin hâlâ yalpalamasıdır.
İmparatorluk, yerinde bir üçüncü dünya ülkesi bırakarak kayboldu. Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasaydı onu bile bulamayacak, Suriye veya İran gibi marjinal bir ülke olacaktık.
Bitli bir yorgan gibi omzumuza atılı bu geri kalmışlıktan neden kurtulamıyoruz?
Çünkü cumhuriyet, ırsi bir hastalık gibi, imparatorluğun çöküşüne neden olan hastalıkları devraldı.
Cehaletin karanlığı
Osmanlı’yı, cehaletin karanlığı ve İslamı gericilikle, bilim düşmanlığıyla eşanlamlı hale getirmesi bitirdi.
Osmanlı ne aydınlandı, ne endüstri ihtilali geçirdi.
Ne asilleri oldu, ne orta sınıfı, ne proletaryası, ne de padişahın kemendinden kurtulabilen entelektüelleri. Padişahlık evrim geçirmedi. Yürütme gücü paylaşılamadı. Yönetim kurumsallaşamadı. Yargı gelişmedi.
Bu eksikliklerin tamamı bugün de mevcuttur. Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarındaki reform ve ilerleme programı tamamlanmadı, sonuca varmadı. TC, Osmanlı kadar kurumlara değil, kişilere dayanan bir yönetime sahiptir.
Cehaletin karanlığı ve gericilik ve bilim düşmanlığıyla eşanlamlı hale getirilen İslam yeterli olsaydı Osmanlı batmazdı. Ama battı.
Aynı ilacı zorla cumhuriyete içirmek Osmanlı’dan sonra ele geçen hayat hakkını tehlikeye atmak, bir daha parçalanmayı göze almaktır.
Bu ilacı hayat iksiri sananlar karşımızda duruyorlar.
Ben içmek istemiyorum. İçmek isteyen, buyursun...