Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1990'larda haftalık Economist’in Türkiye muhabiri olan Christopher de Bellaigue sıkı bir Atatürkçü idi.
Liberaller ve Atatürkçülerle düşüp kalkıyordu ve onların cumhuriyetle ilgili birçok düşüncesini, inancını, tarih anlayışını paylaşıyordu.
Kemalizm’in ülkenin üstünde serdiği kırmızı beyaz Türklük yorganının altında herkesin rahat uyumadığını pek bilmiyordu. Kürtlerin taleplerini gerçekçi bulmuyordu. Alevileri anlamıyordu.
Yirminci yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun son Hıristiyan azınlığı kalan Ermenilerin 1915’te yaşadığı korkunç katliam ve göçün gerçek boyutlarını da bilmiyordu. Bu konulardaki görüşleri tipik bir Kemalist’inkinden farklı değildi.
De Bellaigue 2001'de ABD’nin önde gelen entelektüel yayınlarından olan New York Review of Books’ta Türkiye’nin Gizli Geçmişi adlı bir yazı yayımladı. Ermeni katliamını küçümsediği için sert eleştirilere uğradı ve derginin editörü tarafından “Türkleri savunmaya çalışmakla” suçlandı.
De Bellaigue artık İran’da yaşıyordu. İranlı bir kadınla evlenmişti ve Economist’in İran muhabiri olmuştu. Ama merakı uyanmış ve sanırım biraz da gururu kırılmıştı. Ermeniler ve “Kemalist ayakkabının içindeki diğer taşlar olan Kürtler ve Aleviler” ile ilgili kitaplar okumaya başladı.
Aralıklarla geri dönüp “Türkiye’nin unutulmuş insanları” ve kayıp “azınlıkların hayaletleri” arasına karışıp bir kitap yazmaya karar verdi. Ama bu düz bir tarih kitabı olmayacaktı. Doğu Anadolu’da bir zamanlar Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin ve Alevilerin birlikte yaşadığı bir yer bulacak ve olup bitenleri o yerin tarihini inceleyerek yazacaktı.
Mükemmel Türkçe konuşan de Bellaigue, Alevi Kürt bir arkadaşının önerisi üzerinde bu yerin Varto (Muş) olmasına karar verdi. Üç yıl kadar Varto’ya gidip geldi; kasabanın, Doğu Anadolu’nun ve Türkiye’nin yakın tarihini kapsayan zengin ve renk yüklü bir kitap yazdı: Rebel Land, Asi Toprak.
Bu kitabı okuyanlar zaten muhtemelen bildikleri birkaç şeyi yeniden öğrenecekler:
Doğu Anadolu dünyanın en fazla kanla yıkanmış yerlerinden biridir.
Ve Türkiye’nin resmi tarihi yalanlar ve yarı doğrularla doludur.
Bu sağlıksız diyet yüzünden gözlerimiz bazen dünyayı iyi görmüyor.
De Bellaigue’in asi topraklarında artık Ermeniler yok. Ermenilere ait eserler birçok yerde bilinçli bir şekilde tahrip edildi. Ama geride kalanlar, aradan neredeyse yüz sene geçmesine rağmen, bir zamanlar iç içe yaşadıkları bu kayıp insanları çok iyi hatırlıyor.
“Bu çayırları hâlâ onların sahibi olan Ermenilerin adıyla anıyoruz” diyor Emeranlı bir Alevi, de Bellaigue’e. “Bu (armut) ağaçları Hagop’un çayırındaydı, bu da Koren’in. Bu Asadur Efendi’nin çayırıdır.”
Osmanlı’da bütün azınlıklar iç içe yaşıyorlardı ama bir hiyerarşi vardı. Osmanlı Varto’sunda Sünni Kürtler tepede, Ermeniler ortada, Aleviler en altta idi.
Cumhuriyet Varto’da da Türkiye’de de hiyerarşiyi ortadan kaldırmadı, sırayı değiştirdi. Şimdi tepede Sünni Türkler var.
Bütün üyelerinin fırsatlara ulaşma önceliği eşit olmayan toplumlar adaletten uzak, kavgaya yakın olurlar hep.
Akıcı, iyi araştırılmış ayrıntılarla dolu bu hüzünlü kitap umarım Türkçeye çevrilir.