Anlamsız ve amaçsız bir hayatım var. Dün gece Haruki Murakami’nin Karanlık’tan Sonra adlı kitabına başlamıştım. Canım kitap okumak istemiyordu aslında. Uykum vardı. Saat dokuz olmasına rağmen uyumak ve erkenden uyanmak istiyordum. Ama antibiyotik almak için saat 11'e kadar uyanık kalmak zorundaydım.
Vakti doldurmak için, okunmamış kitap tepelerinden birinin içinden Murakami’nin aylarca önce Londra’dan aldığım kitabını çıkardım ve okumaya başladım. Dört beş sayfa okuduktan sonra kitabı, kapağı yukarı gelecek şekilde açık yorganın üzerine koydum ve hayatımı düşünmeye başladım. Kitapta ne beni bu sonuca varmaya sevk etti bilmiyorum.
Anlamsız ve amaçsız bir hayatım var diye düşündüm. Hiçbir şeye ulaşmak istemiyorum. Hiçbir ambisyonum yok. Hiçbir yere seyahat etmek istemiyorum. Zengin olmak istemiyorum. Ünlü olmak istemiyorum. Şiddetle görmek istediğim kimse yok.
Bir boşlukta boşluğum diye düşündüm.
Sokakta sahipsiz köpekler havlıyor.
Gündüz her biri ayrı bir yerde olan mahallenin ürkek köpekleri gece olup kaldırımlar, sokaklar önce tenhalaşıp sonra boşalınca gittikçe büyüyen bir grup meydana getiriyorlar. Biri bir köşebaşında havlıyor, diğeri bir elektrik lambasının altında. Havlıyorlar, aralarında kavga ediyorlar. Gece, esas kişiliklerini ortaya çıkarıyor. Kente el koyuyorlar. Devamlı hareket halinde oldukları için sesleri yaklaşıyor, bir süre evin pencerelerinin altında yoğunlaşıyor, uzaklaşıyor. Onlar gece geçen bir tren, ben bir istasyonum sanki.
Hayatım o kadar anlamsız ve amaçsız ki, aniden sona erse -mesela bu satırları yazarken- hiçbir şey sona ermemiş gibi olacak. Şu anda bana öyle geliyor.
Bu yatak değil bir kuyu ve gece üzerinde bir kapak.
Sizinle yemeğe gideceğim. Telefonda konuşacağız. Partideki konuklar arasında olacağız. Belki sinemada yanımdaki koltukta oturacaksınız. Deniz kenarında yürüyeceğiz. Birlikte soğuttuğum şampanyayı içip pişirdiğim sebze çorbası ve börülceyi yiyeceğiz. Konuştuğumu, güldüğümü duyacaksınız.
Hayatımın anlamını kaybettiğini ve amaçsızlaştığı bilgisini içimde taşıdığımın farkına varmayacaksınız.
Beni tanıdığınızı sanıyorsunuz. Ama tanımıyorsunuz. Beni ben bile tanımıyorum.