Çok az harcamayla, küçük tekneler için sahil bandında park alanları oluşturulur ve rampa yapılırsa bizim kıyı kentlerimizde, diğer ülkelerde olduğu gibi çok sayıda denizci aile çıkabilir
Kıyılarımız, kanunla halka açık. Ama fiili durum şu: Denizlerimiz halkın seyretmesine açık, faydalanmasına kapalı.
İstanbul’da Bakırköy’den Yenikapı’ya kadar, Caddebostan’dan Pendik’e kadar sahil şeridi dolduruldu. Çok geniş bir sahil bandı yeşillendirildi. Kent mobilyaları kondu. Aynı şekilde İzmir’de tüm Körfez sahil bandı ile çevrildi. Geniş bir yeşil alanda insanlar, yürüyüş yapıyor, çekirdek çitliyor, çay içiyor, rakı içiyor. Hatta İstanbul’da halkımız hafta sonları deniz kıyısındaki bu alanlarda mangal yakıp piknik yapıyor. Daha ne olacak ki?
Avrupa ve Amerika’da uygulanan sistemler
Her iki kentin kilometrelerce uzanan sahil bandında, halkın denizle iç içe olmasını, denizle haşır neşir olmasını sağlayacak hiçbir düzenleme yok. İstanbul’da ağzına kadar dolu üç marina ve birkaç balıkçı barınağı, İzmir’de ise ne olacağı meçhul Pasaport Limanı...
Halkın denizle buluşması için, ille de marina ya da balıkçı barınağı yapmaya gerek yok. Marinalar da yapılmalı... Ama insanların, boyları 5 ile 8 metre arasındaki teknelerle denize açılabilmesi için sahildeki dolgu alanlarına belediyelerin birer rampa yapmaları, teknelerin, treyler üzerinde karada park etmeleri için park alanları tahsis etmesi, karada daha az alanda daha çok teknenin park etmesi için raf sistemi kurması gerekiyor.
Bu yazdıklarım bana ait öneriler değil. Bu yazdıklarım, Avrupa’da, Amerika’da, Kanada’da özellikle
Kuzey Avrupa ülkelerinde her kıyı yerleşiminde, insanların
denizle iç içe olmasını sağlamak için uygulanan bir sistem. Ekonomik olarak Türkiye’nin epey gerisinde olan Karadağ ve Hırvatistan’da çok sık gördüğümüz manzara...
Özellikle raf sistemi, kıyı bandında küçük bir alanda çok sayıda teknenin güvenli park etmesini sağlıyor. Bu sistemi ilk olarak Türkiye’ye inşaatı yeni tamamlanan Beylikdüzü’ndeki West İstanbul Marina getirdi.
Başta İstanbul olmak üzere, Türkiye’de tekne bağlama yeri ihtiyacı o kadar had safhaya ulaştı ki, marinalar, yüksek zamlar yaparak küçük tekneleri dışladılar. 7-8 metrelik bir teknenin yıllık bağlama fiyatı ile satış fiyatı eşitlendi.
Maliyeti hemen hemen sıfır
Oysa dünyanın birçok ülkesinde, deniz kıyısında yapılan rampalar ve treyler üzerinde tekne park alanları tahsisi ile insanlar denizle haşır neşir oluyor. Nerede ise her aile başına
bir küçük tekne düşüyor.
Üstelik insanları denizle buluşturacak bu projelerin maliyeti ise hemen hemen yok gibi.
Bu sistemi Türkiye’ye ilk getiren West
İstanbul Marina’nın Müdürü Fuat Çimen’den aldığım bilgileri aktarıyorum.
Boyu 140 metre eni 7 metre olan bir alana (Yaklaşık 1 dönüm ediyor) kurulacak raf sistemi ile 7 metreye kadar 360 tekne, karada güvenli bir şekilde park edebiliyor. Bu sistemin maliyeti ise en fazla 350 bin lira... 100 bin liraya tekneleri raftan alıp indirecek forklift yapıyorsunuz. 25 bin liraya çelik hasıra beton döküp denize iniş rampası yapıyorsunuz. 200 bin liraya da çelik konstrüksüyondan rafları yapıyorsunuz. Teknelerin karada, üçüncü şahıslara karşı güvenliğini sağlamak için de bu alanın etrafını çitle çeviriyor, fiberden bekçi kulübesi koyuyorsunuz. Hepsi bu kadar...
İlk başlangıçta hiç raf sistemine girmeden, sadece 25-30 bin liralık yatırımla, rampa yapılması, insanların küçük teknelerini küçük treylerler üzerinde kıyı bandında park etmelerini sağlayan, etrafı tel örgü ile çevrili güvenli park alanları tahsis edilmesi de yeterli olabilir. Bu tür bir uygulamada kıyı bandında tahsis edilecek 5 dönümlük bir alana yaklaşık 80 ile 100 tekne treyler ile park edebilir.
Fuat Çimen’e göre raf sistemi ile yapılan 350 bin liralık yatırım ilk üç-dört ayda geri dönebilir ve belediyeye de iyi para kazandırabilir. Sadece treyler park olanağı sağlanması halinde ise belediye hemen para kazanmaya başlar. İnsanlar da denize haşır neşir olur. Kıyı kentinde kara insanları gibi değil de, birer deniz insanı gibi yaşarlar.
Kıyı bölgelerimizde bu projeler mutlaka hayata geçirilmeli
Kıyı bandını belediyeler doldurdu, bakımını, peyzajını, kent mobilyalarını belediyeler üstlendi. Dolgu alanları Maliye’ye ait... Burası Türkiye... Maliye, belediyelerin bu girişimine “Hoop kardeşim yapamazsın, burası bizim, şu kadar kira ödeyeceksin, şu kadar ecri misil ödeyeceksin” diyerek oradaki park fiyatlarını da marina seviyesine getirebilir...
İnsanlar nereye koyacaklarının bilemedikleri için, küçük bir tekne alma fikrinde vazgeçiyorlar. Kıyı bölgelerimizde bu tür projelerin hayata geçmesi halinde, küçük tekne imalat sanayinde de çok büyük bir gelişme yaşanacağı, büyük bir istihdam olanağının doğacağı da ortada... Sonuçta yine maliye kazanacak...