Milliyet yazarları, Mersin Büyükşehir Belediyesi Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın davetlisi olarak geçen pazartesi ve salı Mersin ve ilçelerine çıkarma yaptı.
Mersin’i tanımaya yönelik bu gezinin içeriği dün ve bugün Milliyet sayfalarında, yazarlarımızın köşelerinde vücut buldu, daha da bulacak.
İzmir Kordon’la kıyaslanan Mersin sahil şeridinin, aslında bir Miami ya da Cote d’Azur potansiyeli taşıdığını yerinde gözlemledik.
Mersin’in kadim ilçesi, efsaneler kenti Tarsus’ta başlayan gezimiz, Narlıkuyu’da, fırtınanın taşıdığı dalgaların acımasızca dövdüğü koydaki Kerim restoranda,
filmlere layık bir atmosferde son buldu.
Sayfalarca yazıya hammadde olabilecek kadar çok not alsam da bugün Miyav Park ve kısmen Tarsus’u süzgecimden geçireceğim.
Büyükşehir Belediyesi’nin sahil şeridinde Mersin İdman Yurdu Meydanı yakınlarında hayata geçirdiği Miyav Park’ta irili ufaklı yüzlerce
kedi ikamet ediyor.
7/24 saat güvenlik kamerasıyla izlenen, güneş ve rüzgâr panelleriyle kendi enerjisini üreten Miyav Park gece 23’e kadar aydınlatılıyor.
Kedilerin oyun alanlarında kum havuzları, tırmalama ve tırmanma ranpaları var.
Uyku evleri, tuvaletler, otomatik dolan su kaplarının yerleri titizlikle hesaplanarak tayin edilmiş. Kedilerin yaş mamaları görevli tarafından günde 2 kez tazeleniyor.
Kedilerin tek şikâyeti, kedi sevmeyi bilmeyen çocuk ve yetişkinler.
Köpekler giremez!
Kedilerin kolayca girip çıkabileceği ancak köpek ve diğer hayvanların giremeyeceği pencere sistemi, can dostlarımızın bu vahşi dünyadaki güvenliğini garanti altına alıyor. Miyav Park’taki kedilerin gözlemlediğim kadarıyla tek sıkıntısı, seven ancak onu nasıl seveceğini bilmeyenler; kedileri kuyruğundan çekiştiren çocuklar ve buna göz yuman ebeveyn!
Bu arada Mersin çapında 160 kedi evi, can dostlarımıza kötü hava şartlarında bir sığınak işlevi görüyor.
3 metreye 3 metre ebatlarındaki kedi evleri de Miyav Park’taki imkan ve şartların küçültülmüş versiyonlarını içeriyor.
Umarım Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin kedilere bu yaklaşımı ve hizmeti, hayvanlara eziyetin adeta bir spora dönüştüğü Türkiye’ye örnek olur.
Tarsus yolcusu kalmasın
Adana Havaalanı’ndan 45-50 dakikada ulaşılabilecek Tarsus’un her bir köşesi, yollarının her santimetrekaresi ve hatta yer altı, binlerce yıllık tarihinin ürünü sayısız efsaneyle bezenmiş.
Yoğun program yüzünden ayırabildiğimiz 4 saat bile, büyüsüyle bizi kısa süre sonra yeniden Tarsus rotasına sokmak için yeterli. Gezimize Berdan Çayı üzerindeki Tarsus Şelalesi’nin kıyısında başlıyoruz.
Efsaneye göre Büyük İskender Berdan’a girdikten sonra zatürre oluyor
ve bir daha sağlığına kavuşamayarak
terk-i dünya eyliyor.
Çukurova’nın can damarlarından Berdan Çayı, Akdeniz’e doğru uzanırken aslında ölüm değil Tarsus’a hayat veriyor.
Şelalenin çağladığı yatak eski bir Roma mezarlığı.
Doğu Roma’nın ilk dönemlerinde taşan çay Tarsus’u basınca, yatağı değiştiriliyor ve Tarsus Şelalesi oluşuyor.
Yaz aylarında sular çekildiğinde Roma kaya mezarlarının ortaya çıktığını söylüyorlar.
Tarsus’ta ikinci durağımız Aziz Paul Kilisesi’nin kökeni 11-12’nci yüzyıla uzanıyor. Tarsus doğumlu havari Paul’a adanan Hıristiyanlığın en kutsal ibadet yerlerinden kilise bugünkü formunu 1850’lerde ve son olarak 1990’lardaki restorasyonun ardından almış. Vatikan’ın özel önem atfettiği kilise, hıristiyan hacılar için önemli bir durak. Ancak ne yazık ki Suriye’deki iç savaş kilise özelinde Tarsus turizmini fetret devrine sokmuş.
Şahmeran milli sembol
Şahmeran yani yılan bedenli kadın Tarsus’un milli sembollerinden. Yerin yedi kat altında yaşadığına inanılan meran isimli yılanların şahı Şahmeran’ın Yunan mitolojisindeki karşılığı yılan başlı Medusa.
Kim bilir, Tarsus’un eski kentinde neredeyse 1 yıl
süren gizemli kazıdan belki de Şahmeran çıkmıştır.
Bilinen 6 bin yıllık tarihi boyunca kutsal anlamlar yüklenen Kilikya’nın kalbi Tarsus, Hititlerden başlayarak, Asur, Pers İmparatorluğu, Roma ve Bizans’ın en önemli kentlerinden oldu. Antonyus ile Kleopatra’nın aşkı Tarsus’ta filizlendi. Bizans’la ilk İslam orduları arasında 7’nci yüzyıldaki savaş Tarsus tarihinde kırılmaya yol açtı.
Bizans İmparatoru’nun bütün sivil halkı batıya çekmesiyle on yıllarca tampon bölge olarak boş ve kimsesiz kalan Tarsus ve çevresi, sonraki yüzyıllarda da Bizans ve Halifelik arasında çekişmenin odağında yer aldı.
Efsaneye göre Antonyus ile Kleopatra’nın aşkı bu kapının önünde başlamış.
Tarsus Şelalesi, eski zamanlarda çay yatağının değiştirilmesiyle oluşmuş.
Nusret ziyaretçilerini bekliyor.
Tarsus’ta tarihi evler...
Kimler geldi, kimler geçti...
Haçlılar, Selçuklular, Kilikya Ermeni Krallığı, Ramazanoğulları Memlük ortaklığı derken Tarsus, 1516’da Yavuz Sultan Selim bayraktarlığında Osmanlı sınırlarına dahil oldu. Bu medeniyet ve kültürlerin her biri Tarsus’un yer altı ve üstünde sahip olduğu
hazinelere ilişkin çağrışımlar yapıyor.
Tarsus kültürel birikimini günümüzde de artırıyor.
Haksız şekilde bir yük gemisine dönüştürüldükten sonra 1990’da Mersin Limanı’nda batan Nusret mayın gemisi, gönüllüler tarafından çıkarılıp, tekrar yüzdürülmüş ancak kimse ilgi göstermeyince jilet yapılmaya mahkûm edilmişti.
Çanakkale Destanı’nın başaktörlerinden Nusret’in feryadını işiten Tarsus Belediyesi, gemiyi alarak Çanakkale Parkı’nda müze olarak sergilemeye başladı; Nusret bugün kentin önemli ilgi odaklarından.
Yaz yaz bitmez ama diğer notları bu sayfadaki komşum Filiz Aygündüz, Rota ekinde Abbas Güçlü, Pazar ekinde Ebru Erke’nin kaleminden okuyacaksınız.
Milliyet’te yarın Burhanettin Kocamaz röportajını, salı günü Ekonomi Müdürümüz Şükrü Andaç, çarşamba günü Genel Yayın Yönetmenimiz Mete Belovacıklı ve Spor Müdürümüz Tayfun Bayındır’ın Mersin izlenimlerini kaçırmayın.
...Ve tarih yankılanan sokaklarını birkaç saatliğine de olsa arşınlarken dudaklarımızdan “Bekle beni Tarsus, yine geleceğim” cümlesi dökülüyor.