Menderes Özel

Menderes Özel

menderes.ozel@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Lombardiya İtalya’nın 20 eyaletinden biri. Yalnız ülkenin değil Avrupa’nın da en zengin yörelerinden.

Kuzeyli Lombardiya’dan sık sık yükselen bağımsızlık homurtuları da “Zenginliğimizi İtalya’yla paylaşmak istemiyoruz” iç sesinin isyankar bir dışavurumu.

Sırtını kuzeyde Alpler’e dayayan Lombardiya, dağlardan fışkıran suların beslediği verimli Po Ovası’nın bereketiyle İtalya’nın ambarı.

Lombardiya’nın başkenti Milano’yu çeşitli fuar ve etkinlikler nedeniyle bir çok kez ziyaret ettim.

Avrupa’nın en yetkin fuar alanlarına sahip Milano’da yılın neredeyse 365 günü bir fuar düzenleniyor. 2008’deki oylamada çok umutlu olan İzmir’in Expo 2015’i Milano’ya kaybetmesinin nedeni de bu güçlü fuar ve lobi geleneği.

Haberin Devamı

İtalyandan çok, Orta Avrupa kentini andıran Milano’nun ruhunu fuar mekanikleri, tasarım ve moda tayin ediyor. Tabii bir de yapımı 6 yüzyıl süren Duomo di Milano yani Milano Katedrali...

İsola Bella

Maggiore Gölü’ndeki küçük ada İsola Bella, doğayla barok mimariyi ilahi bir ahenkle buluşturuyor. Adanın teraslarında Hemingway, Napolyon ve Lady Di’nin hayaletleri geziyor...

Katedral inşaatı

İlk kazmanın 1386’da vurulduğu -bitmiş ama bitmemiş- Duomo’nun bir köşesinde her zaman inşaat iskelesi görmeniz mümkün. Aynı Ayasofya’daki gibi...

Genel olarak görkemli gotik bir yapı olan Duomo, yüzyılları kapsayan inşaat süresince o zamanlarının ruhundan bir şeyler almış.

Mesela 16’ncı yüzyılda Rönesansla dokunmuş; 19’uncu yüzyıl başında Napolyon’un atadığı mimar devam etmiş inşaata. Gide gele, Duomo ‘Katedral İnşaatı’ diye anılır kalmış halk ağzında.

İsola Bella

3 adadan oluşan Borromeo Adaları’nın ikisi hâlâ aileye ait. Borromeolar, İtalyan sosyetesinin köklü bir ailesi.

Kadim Roma’dan Kutsal Roma’ya, Gotik Orta Çağ karanlığından göz kamaştıran Rönesans’a, Napolyon’dan, Mussolini faşizmine, her çağ, iktidar ve akımın izini bıraktığı Milano’yu geride bırakıp 80-90 km kuzeye, Alpler’e doğru uzandığımızda farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz.

Lombardiya’nın Alpler’den taşan buzulların hayat verdiği göl, Como, Garda ve Maggiore sanki bir güzellik yarışmasında.

Haberin Devamı

Kıyılardaki yerleşimlerin sakinleri de birbiriyle tatlı bir rekabet halinde.

Como, George Clooney’in malikanesi sayesinde dünya çapında şöhret sahibi olsa da yüzyıllardır Milanoluların sayfiye tercihlerinden.

Ama şimdi Rus istilası altında. Dev bir saray yaptıran Rus milyarderin adının sır kalması için bölge sakinlerine -ne karşılığında bilmiyorum- gizlilik yemini ettirdiği söyleniyor.

İsola Bella

İsola Bella’nın bir geminin güvertelerini andıran terasları cennet bahçesi gibi.

Bize her yer Türkiye

Como’nun hemen girişindeki İstanbul isimli restaurant her yerde olduğu gibi Türk varlığının habercisi.

Göller Bölgesi’nde, özellikle Como çevresinde, aşağı yukarı 3 bin kişilik bir Türk topluluğu olduğunu duymak şaşırtmıyor bizi.

Ama bizim ziyaretimizde öncelikli bir hedefimiz var; Maggiore Gölü’ndeki İsola Bella. İtalya’nın ikinci en büyük gölü Maggiore 65 km uzunlugunda, 3-5 km genişliğinde.

Maggiore büyük, daha büyük anlamına geliyor.

İsola Bella

Milano’nun en ünlü meydanı Duomo.

İklim ılıman

Haberin Devamı

Alpler’in eşiğindeki bölge, buna rağmen Akdeniz bitki örtüsüne sahip olmasını Maggiore, Como ve Garda’nın eseri olan ılıman iklime borçlu.

Stresa’dan atladığımız tekne, bizi 10 dakika süren bir yolculukla İsola Bella’ya ulaştıracak.

Ama önce Isola dei Pescatori’ye (Balıkçılar Adası) uğrayıp, midemizi göl balıklarıyla şenlendirmeliyiz.

Yaklaşık 50 kişinin yaşadığı ada, yalnızca 375 metre uzunluğunda, 100 metre genişliğinde.

Kıyıya paralel dar sokakta, hediyelik eşya dükkanları ve restoranlar sıralanmış.

Kurulduğumuz Ristorante Verbano’da göl balıklarına güzel şaraplar eşlik ediyor. Böylece tatlı bir öğle vaktini geçirip, teknemize atladığımız gibi 5-6 dakika mesafedeki İsola Bella’ya doğru yola koyuluyoruz.

İsola Bella

Dev bir kalyon gibi

Göl üzerinde yavaş yavaş salınan dev bir kalyonu andıran İsola Bella, ilk bakışta büyülüyor.

Bu kayalık ada, 17’inci yüzyıldan itibaren Borromeo Ailesi tarafından barok botanik bir başyapıt haline getirilmiş. Sarayın çeşit çeşit egzotik bitkiye evsahipliği yapan terasları, İsrail Hayfa’daki Bahai Bahçeleri’ni andırıyor.

30’dan fazla bahçıvan, bu cennet bahçesini sonsuzluğa taşımaya adanmış. Ağaçlardaki limonlar kavun büyüklüğüne ulaşmış; sanki kutsal meyve kimse koparmaya cesaret edemiyor.

Güvertede hayaletler

Sarayın 10 terası o gölde salınan kalyonun güverteleri gibi... Hemingway, Charles Dickens, Napolyon ve Josephine, Wagner, Lady Diana’nın hayaletleri geziniyor güventelerinde.

Bu isimlerin tamamı ve daha fazlasının yolu düşmüş İsola Bella’ya. Napolyon ve Josephine’in sarayda kaldıkları odanın ayrı bir kudsiyeti var tarih meraklılarına.

İsola Bella

Kapısından adım attığınız sarayda, neredeyse bütün odalara girip bahçeye çıkmanızı sağlayacak bir rota çizilmiş. Oda ve koridorların tamamı, 17’incı yüzyıldan 20’nci yüzyıla kadar sarayda yaşamı yansıtan temalarla dekore edilmiş.

Kukla tiyatrosundaki kuklalar, 21’inci yüzyıl insanını geçmişe özlemle hülyalara sevk ediyor.

Kuklaları hayranlıkla incelerken aklınızın bir köşesinde mum ışığında Karagöz Hacivat depreşiyor. Zaman tünelindeki yolculuğumuzu -ne banketler, ne balolara sahne olmuş- sarayda sürdürürken Borromeo Ailesi ruhunuza işliyor.

Lord Byron’a layık

1632’ye kadar küçük bir balıkçı köyünün olduğu ada rotasını, 3. Carlo’nun eşi İsabella D’Adda için bir saray yaptırmaya karar vermesiyle
ağır aristokrasiye kırıyor.

Salgınlar, hastalıklar nedeniyle aksayan inşaat, ilerleyen yıllarda Carlo’nun oğulları tarafından tamamlanabiliyor.

18’inci yüzyıl sonlarından itibaren altın çağını yaşamaya başlayan İsola Bella, ayakta durduğu sürece romantiklerin gözdesi kalmaya devam edecek.

Bu satırları tuşlarken aklıma “baba romantik” Lord Byron düştü. “Eminim bir ömür geçirirdi burada Byron” dedikten sonra Google’ladım ve bölgenin Lord Byron, Shelley gibi 19’uncu yüzyıl romantiklerinin gözdesi olduğunu öğrendim.