Menderes Özel

Menderes Özel

menderes.ozel@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

2038’te geçen interaktif PlayStaion 4 macerası ‘Detroit: Become Human’da, bilinçlenmeye başlayan 3 androidin kaderini tayin ediyoruz.

Ben robot

Isaac Asimov, 1941’den itibaren yazdığı, 20 bin yıl sonrasını anlatan ‘Vakıf’ serisinde insanların hizmetindeki robotların uymak zorunlu olduğu kuralları ilan etmişti:

- Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
- Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
- Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla mükelleftir.”

Haberin Devamı

Bu kurallar daha sonra robotbiliminin tartışmasız ilkeleri oldu.
Antik Yunan’ın, Mısır’ın buharla, suyla çalışan ilk robot atalarından Artuklu’da İsmail El Cezeri’nin çalgı çengici robotlarına ve Leonardo Da Vinci’ye, ruhsuz, mekanik yardımcılar her kültür, zaman diliminde insanoğlunun en büyük büyük hayal ve girişimlerinden oldu.

Ben robot

Blade Runner gibi

Çağlar değiştikçe robotlar giderek daha fazla insanı andıran formlarda hayat buldu. Yapay zeka edindiler.
Asimov’un tasavvurundan onlarca yıl sonra geldiğimiz noktadaysa, artık varlıklarına şaşırmadığımız robotların üstadın yazdığı yasayı hiçe sayarak insanlığı yok etme olasılığını tartışır olduk.
‘Terminator’, ‘Matrix’ “ve artık” android diye anılan insansı robotların bilinçlenmesi sürecini işleyen ‘Blade Runner’, ‘Westworld’ gibi yapımlar korkularımızı körükledi de...
Geleceği şekillendiren bilim kurgu. Biz geleceğimizi yazıyoruz.
Gelelim konumuza...

Ben robot

Android devrimi

Yıl 2038.
20’nci yüzyılda otomobil devriminin beşiği olan Detroit’te artık android endüstrisinin kalbi atıyor.
Çiftlikler, alışveriş merkezleri, evler, ofisler, insan toplumunun her katmanında androidler görev yapıyor.
Ekonomi android gücü sayesinde patlama yaşarken, işsizlik yine onlar yüzünden yüzde 30’ları bulmuş.
Sokaklar, androidler yüzünden işsiz kalmış dilencilerle dolu.
Konu PlayStation 4’te 2018’in en büyük bombalarından olan ‘Detroit: Become Human’a (DBH) ait.
DBH, son zamanlarda soluksuz bir şekilde tamamladığım tek oyun oldu.

Haberin Devamı

Ben robot

Dramatik sonlar

Fransız yapımcı Quantic Dream’ın abartısız sanat eseri olan DBH, video oyunları dünyasında benzersiz bir tecrübe.
Kara, Markus ve Connor isimli 3 androidi kontrol ettiğimiz oyun, bizim tercihlerimiz doğrultusunda her biri ayrı bir dram olan çok sayıda farklı sona sahip.
Kara, evin kızına da bakmakla yükümlü, şiddet eğilimli alkolik babanın hizmetkarı. Diğer android Markus’un sahibi zengin felçli ressamla ilişkisi baba-oğuldan farksız. Hikayesine yön verdiğimiz üçüncü androidimiz Connor ise profesyonel bir hain. Görevi, “bilinçlenip yoldan çıkan” androidleri bir insana zarar vermeden avlamak.
DBH’nin konusu, bir grup androidin bilinç kazanıp, insanlarla eşit haklar için mücadele etmesi fikri etrafında gelişiyor.

KARARLAR SİZİN

Oyunda yön verdiğimiz 3 android de bizim kararlarımız doğrultusunda ya bilinçlenip ayaklanmaya katılıyor ya da katılmıyor; ya ölüyor ya da bir kahraman oluyor.
Ya da hem ölüyor hem de kahraman oluyor.
Spoiler olmaması adına oyunun konusu hakkında daha fazla detay vermeyeceğim.
Ama DBH’nin sonu nasıl biterse bitsin yaşadığınız bu interaktif tecrübe boğazınızı düğümlüyor.
“Öyle değil de böyle karar verseydim, ne olurdu?” diye başa dönüp tekrar tekrar oynuyorsunuz.
Senaryoda var olan çok sayıda olasılık, kendi hikayenizi yazdığınız, tercihlerinizle kaderi yönlendirdiğiniz hissi veriyor.

Haberin Devamı

Yüksek bütçe dev kadro

Yüksek bütçeli bir Hollywood yapımı kalitesinde -ki bütçesi 30 milyon euro- olan oyundaki karakterler de Bryan Dechart, Jesse Williams, Clancy Brown, Lance Henriksen, Minka Kelly gibi oyunculardan modellenmiş.
513 rolde 250 aktörün yer aldığı oyunda yalnızca elektrodlarda performans yakalama işlemi 324 gün sürmüş. 35 bin kamera çekimine yer veren oyunda, 74 bin tekil animasyon yer alıyor. DBH’nin senaryosuysa 4 bin sayfanın üzerinde.
Oyun Türkçe altyazılı.
Oyun siteleri ve dergilerinde DBH’ye 60-95 aralığında, yani uçlarda puanlama yapıldığını da belirtmeden geçmeyelim. Benim puanım 90!

Fotoğraf, fotoğraf makinesiyle çekilir

Teknolojiyle münasabetim 1980’lerin başında ilkokulda arkadaşımın Game&Watch’ıyla başladı.

Ben robot

Birkaç yıl sonra Nişantaşı’nda bir mağazanın (TEPUM) vitrininde gördüğüm “taze taze” Spectrum 48K’yı babama zorla aldırmamla, Türkiye’de ilk “ev bilgisayarı”na sahip bireylerinden oldum.
Teknolojiyi hep sevdim.
50 yıl sonrasının teknolojisinin göremeyecek oluşum üzüyor.
Maalesef teknoloji bazı zevkleri de köreltti.
Esin Engin’in dükkanında karışık kaset, Teşvikiye Camii’nin duvarındaki Zihni’den son çıkan albümlerin peşinde koşturduğumuz günleri ya da plak için para biriktirdiğim zamanları özlüyorum.
Müzik de o günlerin zevkini vermiyor.
Son çıkan şarkı ve albümler, ayda 10-15 TL’ye abone olduğumuz Spotify gibi bir hizmetin zahmetsizce ucunda.
Çaba yok, mücadele yok.
Aynı şey fotoğrafçılık için de geçerli.


Elden düşmüyor


Yıllarca değişik makinelerle fotoğraf çektikten sonra ben de cep telefonlarının cazibesine teslim oldum.
Birkaç yıl sonra ceple fotoğraf çekmenin artık keyif vermediğini anladım.
Zevkimi yeniden edinmek için geçenlerde bir Sony Alpha A6300 aldım.
Şimdi evde, işte, sokakta sürekli boynumda; fotoğraflayacak güzelliklerin peşinde koşturuyorum.
10 günlük tecrübemin sonunda kesin hükmümü veriyorum; fotoğraf, fotoğraf makinesiyle çekilir!