Katlanabilir cep telefonlarının gölgelediği Mobil Dünya Kongresi’nde, 5G çağı ilan edildi
Dünyanın en büyük cep telefonu ve teknolojileri etkinliği Mobil Dünya Kongresi (MWC), 25-28 Şubat arasında Barselona’da düzenlendi.
MWC’nin bu yılki
ana teması, eşiğinde olduğumuz 5G standardı
ve Yapay Zekâ’ydı.
Mate X, sadece birkaç gün önce katlanabilir Galaxy Fold’u San Francisco’da görücüye çıkaran Samsung’un havasını almıştı.
Çünkü Mate X, açıklanan 2299 euro’luk uçuk fiyatına rağmen, 1980 dolarlık Galaxy Fold’dan tasarım olarak daha şık ve kullanışlı görünüyordu.
Tam katlanmıyor
Katlandığında şu anda kullandığımız telefonlara daha çok benzeyen Fold, açıldığındaysa 8 inç bir tablete evriliyor.
Katlandığında iki ekranının yüzeyleri arasında oluşan boşluksa bünyeyi gıcık ediyor.
Mate X katlandığında, Huawei’nin 100 parçadan oluşan sofistike menteşe teknolojisi sayesinde ekranlar birbirinin yüzeyine tam olarak oturuyor.
Galaxy Fold, 6.4 inçlik bir dış ekran ve açıldığında tablet görevi gören 7.3 inçlik bir iç ekrandan oluşurken, Mate X’in 8 inçlik OLED ekranı kapalı, yani telefon modundayken 6.6 inç ve 6.38 inçlik iki ayrı ekran
olarak faaliyet gösteriyor.
Galaxy Fold’un 3’ü arkada, 2’si önde, 1’i de kapak ekranında olmak üzere 6 kamerası var. Bu hangi kameranın hangi tip fotoğrafa uygun olduğunu karar vermekte şimdilik kafa karıştırıcı; denemeden bilemeyiz. Mate X’inse görünürde 3, Huawei’nin ifadesine göre 4 kamerası var.
İki ürünün de piyasaya sürülmesine henüz vakit var; içeriklerinde son dakika düzenlemeleri muhtemel.
Kesin bir yargıya varmak
için tecrübe etmemiz gerek.
Ancak bu yeni teknolojinin oyunun kurallarını değiştireceği, hem telefonun yanında fazladan bir tablet ihtiyacını ortadan kaldıracağı kesin.
Apple ekosistemine sahip bir garip olarak Steve Jobs’ın ölümünden hemen sonra da
not ettiğim gibi
yine kayda geçmeliyim ki, devrim niteliğinde yeni ürünler ortaya koymadıkça Amerikan şirketini acı günler bekliyor.
MWC’nin ana teması 5G ve Yapay Zekâ’yla dolup taşması gereken bu satırlar, ‘katlanabilir’ yörüngesinden şimdi kurtulabiliyor.
Dünya 5G’ye hazır
2020’den itibaren 5G ağ standardı dünyaya egemen olmaya başlayacak. Ancak bu bir egmenlik ilanı şeklinde olmayacak. Mevcut 4G ağlar varlığını sürdürecek.
5G, ilk nesli 1980’lerde kullanılmaya başlanan mobil iletişim ağının 5’inci neslini işaret ediyor.
Önceki nesillerin aksine 5G tek bir teknolojiyi ifade etmekten çok “ağların ağı” diye tanımlanmasını hak edecek şekilde mevcut ağları ve gelecekteki standartları da birbirine bağlıyor.
5G teknolojisinin nimetlerinden yararlanmak için maalesef telefonlarımızı da değiştirmek zorunda kalacağız. Son bir, iki ayda çıkan bazı modeller ve MWC’de tanıtılan yeni modeller 5G’yi destekliyor.
Bu teknoloji ilk evrelerinde saniyede 1GB’ye kadar bir veri transferine imkân sağlayacak. İlerleyen zamanlarda bu hız saniyede 10 GB’ye kadar çıkacak. Bu, bizim Türkiye kullandığımız 4.5G standardından 30 kat daha yüksek bir hıza işaret ediyor. 5G bu hızla full HD bir filmi 4-40 saniyede indirmemizi, 4K bir filmi takılmadan stream etmemizi sağlayacak.
Sanal ve zenginleştirilmiş gerçeklik uygulamalarının potansiyeli genişleyecek. Asıl patlama nesnelerin internetinde yaşanacak. Otomobilimizden, buzdolabımıza, evimizin elektronik her unsuruna artık tamamen akıllanacak cihazlarımız birbiriyle hiç olmadıkları kadar samimi olacak.
Türkiye bulutlarda
Huawei, geniş bir coğrafyaya hizmet verecek umumi bulut merkezlerinden birini İstanbul’da konumlandırıyor
MWC’de Huawei’nin Türkiye’de üslenen Merkez Doğu Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkeleri Başkan Yardımcısı Marco Xu’yla da röportaj fırsatı da buldum.
Huawei’nin 10 yıl önce MWC’deki hacmen küçük varlığına dikkat çeken Marco’nun gözlerinden, şirketinin bugün etkinliğin dinamosu olmasından duyduğu gurur okunuyordu.
Türkiye’yi Huawei için benzersiz bir pazar olarak tanımlayan Marco ülkemize verdikleri önemin nedenini şöyle tarif etti: “Türkiye Doğu ve Batı’yı, Kuzey ve Güney’i birbirine bağlamasıyla coğrafi olarak özel bir konumda. Tarihte Türkiye her zaman bir merkezdi. Şimdi de Huawei için önemli bir dijtal merkez. Bu yüzden bu yıl önemli umumi bulut merkezlerinden birini İstanbul’a konumlandıracağız. Bu bulut, Doğu Avrupa Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerine hizmet verecek.
Ayrıca Türkiye’de çok büyük yetenekler var. Bu yüzden en büyük Ar-Ge merkezlerimizden birini İstanbul’da kurduk. Yazılım geliştirmeye odaklanmış bu merkezde 450’den fazla Türk mühendis görev yapıyor; Avrupa’yla Ortadoğu’nun yanı sıra Latin Amerika ülkelerini de kapsayacak şekilde
hizmet veriyor.
Türkler Ortadoğu ve Avrupa’ya göre çok daha çalışkan insanlar. Burada çok yüksek standartları olan Almanya pazarına yönelik bile ürünler geliştiriliyor. Türk mühendisler Almanya’ya gidecek yazılımları çok yüksek standartlarda üretebiliyor.
Ar-Ge merkezimizde binin üzerinde mühendis de yetiştirdik. Bunların bir kısmı Huawei’de çalışırken, bazıları Türkiye’deki başka firmalarara transfer oldular.
Merkezimiz birçok üniversiteyle birlikte
iş yapıyor.”
Marco Xu, bu noktada Huawei’nin kurucusu ve CEO’su Ren Zhengfei’nin geçen yıl Onur Ödülü verdiği Bilkent Üniversitesi’nden Dr. Erdal Arıkan’a dikkat çekti. Arıkan bu ödülü 5G Polar Kodu icat ederek 5G teknolojisine yaptığı
katkıyla almıştı.
Türkiye’de bu tarz iş birliğini geliştirmek istediklerini belirten Marco, “Teknolojinin patentinden ziyade profesörün bilgisi bizim ilgimizi
çekiyor. Patent Türkiye’de
bile kalabilir” diye konuştu.
‘Mühendisler dönsün’
Türkiye’nin 2023 stratejisinin dünyada dijital ekonomilerin ilk 10’unda yer almak olduğunu düşünen Marco, “Dijital toplumlar ve ekonomilerde mesele çok çalışmak değil. Mesele yazılım ve yetenek. AR-GE merkeziyle üniversiteler arasındaki bu çalışma modeli, bilgi ve iletişim endüstrisinde çok fazla yetenekli insanı da eğitebilir. Türkiye’nin gerçekten bilgi ve iletişim mühendisleriyle dolu Ar-Ge merkezlerine ihtiyacının olduğuna inanıyorum. Bu sayede mühendisler Türkiye’de kalabilir.
Geçtiğimiz yıllarda birçok mühendis ve yüksek eğitimli Türk, Avrupa veya ABD’ye gitti. Bu tarz insanları ancak tam donanımlı tesislerle Türkiye’ye dönmeye ikna edebilirsiniz. Aynı şey Çin için de geçerli. Geçmiş yıllarda Çinli mühendisler ABD ve Avrupa’ya göç ediyordu. Ancak şimdi Çin daha açık bir ülke. Huawei, Alibaba gibi dev şirketler, çok sayıda Ar-Ge merkezi var. Yetenekli insanlarımız artık ABD ve Avrupa’dan geri dönüyor. Bence Türkiye de aynı şeyi yapabilir” dedi.
5G’ye hazırız
Türkiye’nin 5G’ye hazır olduğunu belirten Marco, “Tüm donanım ve yazılım tamam. Testler yapılıyor. Yalnızca evrensel radyo frekansının hizmete alınması bekleniyor. 5G bu yıl hizmete girer. Bütün endüstrilerde dijital transformasyon için 5G çok önemli. Daha önce insandan insana olan iletişim 5G’yle makineden makineye olacak” ifadelerini kullandı.
Yapay zekâ işimizi elimizden alacak mı?
Yapay zekanın yakıtı 5G olacak. Bu teknolojinin sağladığı hız, yeni bir çağ başlatacak. Buna konulan isimlerden biri de MWC’nin de sloganlarından biri olan Akıllı Bağlantı Çağı.
Bilim kurgunun yüzyıllardır teknolojinin esin kaynağı olduğunu düşünürsek, 5G belki de ‘Matrix’, ‘Terminator’, ‘Troy’, ‘Ready Player One’ gibi filmlerde düşlenen geleceklerin kapısını açacak. Ancak yapay zekânın güçlenmesi, birçok işte insan ihtiyacını da ortadan kaldıracak.
Tercüme örneği
Zekâmda soru işaretleriyle katıldığım Yapay Zekâ konulu yuvarlak masa toplantısının konuşmacısı Huawei İş Grubu Başkanı Qui Heng’di. Yapay zekanın faydalarını öve öve bitiremeyen Qui’ye, “işlerimizi robotlara kaptırma olasılığını” sordum.
Ama o iyimserdi: “Yapay zekânın topluma etkisi olumlu olacak. Bunun üretim kalitesini artıracağını, yönetimi daha etkili kılacağını ve toplumu daha da eşit hale getireceğini düşünüyoruz. Mesela bir kuruluşumuz var ve gelirimizi her 2 yılda bir katlıyoruz. Fakat çalışan sayımızı katlayamıyoruz. Sürekli katlanan bu işin üstesinden nasıl geleceğiz? İnternet sayfamız mesela 80 farklı dili destekliyor.
12 binden fazla dokümanımız var.
Bu dokümanların tamamını insanla 80 dile çevirmeye çalıştığımızı düşünün. Eskiden yalnızca en önemli dökümanları çevirmeyi tercih ederdik. Ancak şimdi yapay zekâ sayesinde tüm dokümanları aynı anda çevirebiliyoruz. Bu, belgelerimizin çok popüler olmayan dillere de çevrilebileceği anlamına geliyor.
Başka bir örnek, her kilometresinde 510 aracın olduğu bir trafiği idare etmenin ne kadar zor olduğunu düşünün. Şimdi bunun için yapay zekâyı kullanıyoruz. Geçmişte trafik ışıkları kırmızıdan yeşile, bir zamanlayıcı aracılığıyla geçerdi. Şimdi kamera izliyor, kaç araç geldiğini görerek yeşilden kırmızıya, kırmızıdan yeşile, ışığın rengine karar veriyor. Araçların hızı böylece yüzde 15 artıyor. Bu, her sabah 10 dakika daha fazla uyuyabileceğimiz anlamına geliyor.”