Bu, yeniliğe aç olan insanlık için çelişkili bir durum gibi gözükse de şüphesiz ki bir yanımız değişen dünya içinde nostaljiyi arıyor
Bir yandan 7’den 70’e dünyada neler oluyor merakla takip ediyoruz, aldığımız telefonları birkaç ayda eskitiyoruz, hızlı ve stresli yaşıyoruz. Öte yandan yoğunluğun içerisinde kaçılan köy yaşantısı evlerine “butik otel”, eskinin kıyafetlerine “retro” diyoruz, onlara hayranlıkla bakıyoruz.
Gramafon formlu iPhone
Woody Allen’ın “Paris’te Geceyarısı” filmini izlediyseniz, bu çelişkinin nasıl olduğunu gözünüzde daha da net canlandırabilirsiniz. Kahramanımız Gil, güzel nişanlısı ve son model gözüken yaşantısıyla soluğu Paris’te alır. Tek başına bir geceyarısı Paris sokaklarındayken başına gerçeküstü olaylar gelir. Bir at arabası onu Hemingway’in olduğu geçmişe götürür. Gil bu hayattan daha çok keyif aldığını fark eder.
Van Gogh Alive sergisi... “Çerçeve yok, içindesin” sloganı ile Ankara’da ve İstanbul’da uzun süre kalan bu sergide, dört tarafınız dijital ekranlarla kaplı büyük bir salondasınız. Star Wars olsa daha yerinde olur belki ama ekranlara yansıtılan Van Gogh’un kronolojik hikayesi, düşündükleri ve bu dönemlerde yarattığı eserler. Ortam kolay kolay rastlayamayacağınız kadar teknolojik olsa da sergi, eserler ve hikayeler Van Gogh ve geçmiş dolu.
Pink Floyd’un eski üyesi Roger Waters’ın konserlerinde de son teknoloji ile geçmişi bir arada görebilirsiniz. Bir yandan ayağınızın titremesine yol açacak ses sistemleri, dijital şovlar öte yandan eski savaş görüntüleri, para makinası sesleri ve daha fazlası.
Teknolojinin nostalji ile birleştiği somut bir örnek de gramofon formlu iPhone hoparlörü. Cihazınızı bağladığınızda adeta nostaljik bir müzik serüvenine dalıyorsunuz...
Anlaşılan o ki bir yandan günlük telaşlar içinde bugüne ve geleceğe ayak uydurmak için çalışırken bir yandan da bugünün içerisine getirdiğimiz geçmişe hayran olmaya devam edeceğiz.