Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ülkemiz sanat çevrelerinde hemen hiç tanınmamasına rağmen Avrupa'da az zamanda büyük işler başaran genç bir sanatçıyı takdim edelim... Adı Ulaş İnaç... Opera sanatçısı... 27 yaşında...
Ünlü Alman besteci Richard Wagner'in torunu Eva Wagner'in yönettiği "Avrupa Müzik Akademisi Topluluğu"na 3 bin aday arasından seçilmiş... Paris Konservatuarı mezunu... Fransa'da yaşıyor...
Bir ortak dost, Ulaş hakkında şu bilgileri veriyor:
- Ulaş'ın Fransa'daki başarılarından ne Türkiye'nin ne dışardaki temsilcilerimizin haberi var. Bizim adını duymadığımız, dolayısıyla ilgilenmediğimiz bu genç yetenek için Fransızlar seferber oldu. Paris Konservatuarı yönetimi, yeteneğini keşfedince okul masraflarının karşılanması için bizzat araya girip İsviçreli bir işadamına mektup yazdı. "Elimizde müthiş bir Türk öğrenci var, sponsor olur musunuz?" diye... İnanır mısınız, bir hafta geçmeden Ulaş'ın bir senelik parası yatırılmıştı. O işadamı ikinci sene talep olmadan yine yatırdı masrafları... Ayrı bir kültüre sahip çünkü bu insanlar: Kişilere değil, sanata destek verdiklerinin bilincindeler... Bizde ise ne acı ki, bu tür yatırımlar "sadaka" niyetine veya "İlerde bir menfaatim olur mu acaba?" diye yapılıyor.
Paris Konservutar yönetimi Ulaş İnaç için daha sonra bir kez daha araya girmiş... Nasıl mı?..
- Dünyanın en iyi "bas" sesleri arasında bulunan Köln Konservatuarı hocalarından Kurt Moll'e de mektup yazdılar. Dediler ki: "Elimizde çok özel bir bas öğrenci var. Ama onu eğitecek iyi bir bas hocamız yok. Acaba siz dinler misiniz?" 70 yaşındaki Kurt Moll bunun üzerine kalkıp Paris'e geldi. Ulaş'ı dinledikten sonra Köln'e götürdü. Ve iki sene ders verdi. Tüm okul masraflarını da Fransız hükümeti ödedi. Herşey bir yana, Türkiye'de hiçbir konservatuar, yetenekli bir öğrenciyi geliştireceğim diye bunca açıksözlülükle ortaya çıkıp "Eğitecek iyi hocamız yok, sizde var mı?" demez... Yaklaşım farklılığını siz düşünün artık...
Ulaş İnaç Temmuz'daki Aix En Province Festivali'nde Monteverdi'nin bir eserinde sahne alacakmış... Bir işe yarar mı bilemeyiz. Ama yine de duyurmuş olalım...

İstanbul tarihi

İstanbul bilgini Çelik Gülersoy'un TRT 1'de yayımlanan "Gizli Kalmış Bir İstanbul Tarihi" adlı dizisinin bir yığın aksaklık sonucu kaynayıp gittiğini üzücü bir not olarak bu sütuna kaydetmiştik. 22 dizilik program sürekli geç saatlere sarkmış; Çelik Bey'in tatlı sohbeti, tarihi resim, gravür ve dış görüntülerle süslenmediği için seyirciye (özellikle çocuk ve gençlere) hakettiği ölçüde ulaşamamıştı.
TRT Genel Müdür Yardımcısı Bülent Varol dostumuz dün müjdeli bir haber verdi... TRT yönetiminin programı tarihi malzeme ve dış görüntülerle zenginleştirerek önümüzdeki haftalarda yeniden ekrana getirme kararı aldığını bildirdi. Sevindirici haberi okurlarla paylaşırken TRT'ye gösterdiği duyarlılıktan ötürü teşekkür ediyoruz.

*Türkiye'nin kaymağını 35 bin rantiyeci yiyor.
Rahmetli için bir marş yazılmalı.
Çıktık içi dolu bavulla
On yılda her bankadan
On yılda 35 bin rantçı çıkardık
Her yaştan...
Kenan TUNÇ

Adresi TBMM...

Dava daha ilk günden asrın davası olmaktan çıktı... Abdullah Öcalan'ın özür dilemesi ve kendine yönelik suçlamaları kabul etmesiyle olağan bir davaya dönüştü. Hukuk tartışmaları başlamadan bitti. Ve yerini siyasi tartışmaya, hatta pazarlığa bıraktı.
Abdullah Öcalan'ın dün mahkeme salonunda vermeye çalıştığı mesaj şuydu:
- Beni ölüm cezasına çarptırabilirsiniz ama ondan sonra ne olacak? Olan oldu biten bitti. Bana fırsat verirseniz, kanal açarsanız, bundan sonrasını kurtarmaya çalışırım. Barış ve kardeşliği sağlamak için elimden geleni yaparım.
Bu sözler yargıç heyetine söylendi ama asıl adresi kuşkusuz TBMM ve devlet zirveleriydi. Öcalan'ın önerileri kanun ve hukuk adına karar verecek olan yargıçları etkilemeyecekti. Öcalan belli ki bir idam kararı çıkması halinde son sözü söyleyecek TBMM'ye sesleniyordu. Ve TBMM'yi etkileyebilecek devlet zirvelerine...
xxx
Asrın davası diye başlayıp ilk günden "Maksat vatan kurtulsun" muhabbetine dönüşen davanın ağırlığı siyasi platforma itilmiş bulunuyor.
Bundan sonrası ne olur?.. Öcalan'ın "Beni asmak yerine benden yararlanın!" önerisi mahkemede ve Ankara'da nasıl yankılanır?.. Onunla en güçlü olduğu zamanda pazarlık masasına oturmamış olan devlet şimdi avucunun içine almış ve yargıya teslim etmişken pazarlık eder mi?.. Yoksa bir "idam"ın yaratacağı iç ve dış yansımalar hesaplanarak şimdiden kestirilemeyen bir orta yol mu bulunur?
O zaman şehit yakınları nasıl teskin edilir? Önümüzdeki günlerde göreceğiz...
İlk günün özeti... Dava iyi ve uygar başladı... Yargı iyi bir sınav verdi. Apo kendini sorun olmaktan çıkardı. Top şimdi yargıda ve TBMM'de...
Mahkemenin fazla uzun sürmeyeceği söylendi dünkü yorumlarda. Ancak TBMM'de DGM yasasının değiştirilmesi yolunda güçlü bir girişim başlarsa Apo davasının yargıcı mahkemeyi askıya alabilir. Dava uzun süre askıda kalabilir. Bu da dün bir hukukçu dostumuzun yorumuydu...

*SÖZ
Kimi yasalar kötüyü cezalandırır.
Kimi yasalar iyiliği ödüllendirir.
Oliver Goldsmith

*Cihan Demirci’den LAFORİZMA
Gazeteler promosyon sayesinde yaşarken gazetecinin reklamda rol almasına neden şaşırıyoruz ki?..





Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr