TIME dergisi Türkiye’nin tarihi eser varlığını kapak yapmış, ertesi gün bu kapağı taşıyan derginin sadece Türkiye’de dağıtıldığı ortaya çıkınca bir aldatılmışlık duygusu içimize oturmuştu. TIME’ın Avrupa Merkezi bu konu sorulduğunda şöyle demişti:
      - Zaman zaman TIME’ın bir ülkedeki dağıtımcısı bir kapak ısmarlar, o ülke için özel kapak yaparız. Muhtemelen bu kapak TIME’ın Türkiye Temsilcisi DÜNYA Dağıtım’ın girişimiyle yapılmıştır.
      Bu konudaki yazımız üzerine dün DÜNYA Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Demirkent aradı:
      - Bu konudan bizim de haberimiz yok, dedi, TIME Türkiye’de topu topu 6 bin satıyor. Böyle özel bir kapak ısmarlamanın bir mantığı olabilir mi?
      - Peki soruşturdunuz mu, konu neymiş?
      - Sorduk... Bize verdikleri yanıtta bu konuyu haftanın kapağı yaptıklarını ancak AOL ile TIME Warner’in birleşmesi üzerine kapağı değiştirdiklerini söylediler. Basılmış olan dergiler de Türkiye’ye gönderilmiş.
      - Diyelim kapağı değiştirdiler. İçerdeki yazıyı neden çıkarmışlar?
      - Onu da sorduk. Net cevap vermediler. Telafi ederiz, gibi birşeyler söylediler.
      DÜNYA Süper Dağıtım’ın Genel Müdürü Meral Lir, TIME’a eleştirel bir yazı göndermiş. Yazıda Türkiye kapaklı derginin yalnızca Türkiye’ye gönderilmesinin TIME’ın imajını olumsuz biçimde etkileyeceğini bildiriyor.
      TIME’ın bu hayal kırıklığını tamir etmesi, önümüzdeki haftalarda en azından bir Avrupa baskısına aynı konuyu kapak yapması beklenir...
Centilmenlik aut...
      Fenerbahçe - Beşiktaş maçında Fenerbahçe ilk golü atıyor. Eski Beşiktaş'lı
Alpay kalenin içine girerek Beşiktaş tribününe doğru iki elini ileri uzatıp geri çekerek
"Nasıl geçirdik?" hareketi yapıyor. Biraz sonra da
Murat'a ayağına kırmacasına girdiği için kırmızı kart görüp oyun dışı kalıyor. Maç sonrası mikrofon
Alpay'a uzatılıyor. Spor spikeri mutlu bir gülümsemeyle soruyor:
     Â
- Golden sonra Beşiktaş tribünlerine doğru bir takım hareketler yaptınız? O andaki duygularınızı öğrenebilir miyiz?      Alpay daha sonra da ekranlara çıkıyor. Neredeyse kahraman oluyor.
      Bir okurumuz soruyor:
"Siz medya olarak centilmenlik dışı davranışı yüceltirseniz centilmenliğin kuyusunu kazmış olmaz mısınız?"       Haklı bir soru...
Vaa'mı izahı?
      Televizyon dizilerinde rol alan tiyatro sanatçıları Kocaeli Üniversitesi'nde düzenlenen panelde medya ve TV dünyasına verip veriştirmişler...
"Katil" lakabıyla tanınan
Aykut Oray,
      - Medyaya karşı tavrım olumsuz, medyayı hiç sevmiyorum. Bu yüzden yaptıklarını da beğenmiyorum, derken...
     Â"Sıcak Saatler" ve "Deli Yürek" dizilerinin oyuncularından Cihat Åžener de demiÅŸ ki:
     Â- Reyting denen iÄŸrenç kelimeden nefret ediyorum. Ä°ÅŸleri güçleri reyting ve reklam... GerçeÄŸi söylemek gerekirse, oynadığım "Deli Yürek" dizisini de sevmiyor ve beÄŸenmiyorum...
     ÂHaklılar... Paneli izleyen öğrenciler de onlara hak vermiÅŸ... Lakin... Sanatçıların kendilerinin de "sevmediÄŸi" iÅŸleri yapıyor olmalarının izahı nedir?..
Basın sorunu...
      Türkiye'nin en çok satan gazetelerin biri... Dünkü sayısında
Yalçın Özbey'in ifadesinin Emniyet Genel Müdürlüğü'nce Cumhuriyet Savcılığına geç ulaştırıldığını haber veriyor. Bu konuya tam sayfa ve 8 sütun ayrılmış. Ve ortasına
Abdullah Çatlı'nın koskoca bir fotoğrafı yerleştirilmiş. Ne ilgisi mi var?.. Gazeteye göre
"Yalçın Özbey", Abdullah Çatlı'nın kullandığı sahte kimliktir... İfadenin sahibi
A. Çatlı'dır...
      Oysa malum...
Çatlı'nın kullandığı sahte kimlik
"Mehmet Özbay" adınadır.
Yalçın Özbey bambaşka biridir. Almanya'da yaşamaktadır.
      Gazete bütün gün dönmüş ama bu hatayı gören olmamış. Çok satan gazete bu hatayı yaparsa başkaları neler yapmaz? Tabii, basındaki tek hata bu değildir. Diğerleri de böyle hatalar yapıyor. Bir gazetenin sorunu değil... Bir gazetecilik sorunu var ortada. Ciddi bir sorun.
      ***
      Sırp Kasaplarıyla ilgilendiğimiz kadar kendi içimizdeki şeriat kasaplarıyla ilgilenseydik Cumhuriyetimiz çok daha iyi durumda olurdu.
     Â
Cihan Demirci      ***
Derin mevzu...
     Â
- Şüheda (şehitler) fışkıracak toprağı sıksan şüheda...      İstiklal Marşı'nın bir dizesidir. Dizenin güncel versiyonu ise şöyle:
     Â
- Ceset fışkırıyor toprağı sıksan ceset...      Hizbullah örgütü güpegündüz insanları kaldırmış. Kentin göbeğinde tuttuğu evlerde sorgulamış. Öldürmüş. Cesetleri toplu mezara gömmüş. Yeni haberimiz oldu!
      Yapılan yorumlarda sık sık yineleniyor:
     Â
- Efendim devlet Hizbullah'ı PKK'ya karşı kullanmak için gelişmesine göz yumdu. O kadar ki Güneydoğu'da Hizbullah'ın peşine düşen Emniyet görevlilerini alıp başka yerlere atadılar.      Devlet kendi yarattığı canavarla uğraşıyor şimdi.
      Devletin polisi vardır, jandarması, MİT'i, yargıcı, savcısı vardır. Belalara karşı hukuk içinde, kanunlara dayanarak mücadele için bütün güç ve silahlara sahiptir. Öyledir de neden devlet kendi mücadelesinde kanunsuz kişi ve örgütlerle işbirliği yolunu seçer. Veya öyle görünür?
      Bu tür mücadelenin daha büyük belalara yol açacağını neden düşünmez?
      Neden mafya mensupları, eroin kaçakçıları vs. ceplerindeki yeşil - kırmızı pasaportlarla devlet görevlisi gibi gösterilir?
      Bu bir devlet politikası mıdır?
      Yoksa bu fotoğrafa tersten mi bakmak gerekir?
      Acaba birtakım kanun dışı kişi ve örgütler devletin içindeki yetkilileri satın alarak kendilerine
"devlet adına çalışan yiğit" süsü mü vermektedir?
      Böylece devletin kanunsuz kişi ve kuruluşları kullanması değil onların devleti kullanması mı söz konusu olmaktadır? Devlet böylece kanunsuz güçlerin etkisi altına mı girmiştir? Bu çarpık yapılanma, birtakım yabancı istihbarat örgütlerince kanunsuz işlerde, siyasi cinayetlerde vs. kullanıldığı için oradan da güç ve destek mi almaktadır?
      Sorular uzayabilir... Yanıt verecek bir yetkili mi? İşte onu bulmak zor.
Acele sigorta ...
      Sigorta acentasına pür telaş giren
Temel:Â Â Â Â Â Â
- Evimi sigorta ettirmek istiyorum, dedi.
      - Hay hay beyefendi, dediler, buyrun şöyle oturun, şu formları doldurun.
     Â
- O kadar vaktim yok, dedi
Temel, evim yanıyor...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr