Tayland dumanı

Tekel’den sorumlu Yılmaz Karakoyunlu’ya Tayland Tıp Fakültesi Dekanı Prakit Vateesatokit’ten bir mektup geldi. Konu: Philip Morris ve JTI tekelleriyle birlikte düzenlenen gençlerin sigaradan uzak tutulması kampanyası... Bu şekilde yabancı tekellere reklam imkânı vermesi. Mektubu okuyalım:
"Sayın Karakoyunlu,
Size, gündeminizdeki "Gençliğin Sigara Kullanımının Önlenmesi Programı"ndan duyduğum kaygıyı aktarmak için yazıyorum. Tecrübeyle sabittir ki sigara üreticisi firmaların öncülüğündeki bu tür girişimler, kamuoyu gözünde onlara itibar kazandırma amacına yöneliktir ve gerçekte gençler arasında sigara tüketimini daha da artırma noktasında teşvik edici olmaktadır.
Philips Morris ve Japan Tobacco International’ın bugünlerdeki gündemi de (Sigara endüstrisinin daha önceki benzer girişimlerinde olduğu gibi) ülkenizdekinden hiç farklı değildir.
Sigara üreticisi firmaların kârlarını değil, Türk halkının sağlığını öne çıkarmanız gerekiyor. Hükümetiniz bu "program" ile olan ilgisini hemen kesmelidir. Saygılarımla..."
Türk Hükümeti’nin PM ve JTI tarafından içine düşürüldüğü enayi tuzağı Tayland’dan ses getiriyor. Acaba Karakoyunlu yaptığı yanlışı fark etti mi?

Her yeni doğan çocuk Tanrı’nın insanlardan umudunu kesmediğini gösterir.
Tagore

Yıllar sonra ülkesine dönen adam bindiği taksiyle hava alanından şehre doğru giderken bir büfenin önünde durmasını söylemiş.
- "Büfede ne yapacaksınız beyim?" diye sormuş taksi şoförü.
- Sigara alacağım...
- Sigarayı artık camilerde satıyorlar beyim...
- Camide mi? Yahu cami Allah’ın evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi?
- Hayır beyim, ibadet için artık üniversiteye gidiliyor...
- Allah Allah! Peki o zaman eğitim nerede yapılıyor?
- Eğitim hapiste yapılıyor beyim...
- Hapiste hırsızlar yok mu?
- Hırsızlar artık yönetimde beyim...

"Irak operasyonu başlayabilirmiş... Yani Beyaz Saray’ın Enron skandalını ‘birinci sayfa’ların dışına itme operasyonu!"


Gizli servisler Bush’u korumaya almış... Artık çerezleri bir istihbarat elemanı ağzında ıslatıp Bush’a öyle verecekmiş.


Ankara’nın zirveleri birkaç hafta öncesine kadar ABD’nin Irak’a saldırmasını onaylamayan bir tavır sergiliyordu. Ecevit’in ABD gezisiyle birlikte yüz seksen derece dönüş meydana geldi. Başbakan ABD - Irak sürtüşmesinde Saddam Hüseyin’i haksız gören bir tavra yöneldi. Irak Devlet Başkanı Saddam’a gönderdiği mektupta, Washington’dan yana tavır koydu. Ve Saddam’ın yanıtı henüz tercüme bile edilmemişken arkadaşımız Fikret Bila’ya aynen şöyle dedi:
-Saddam’ın tavır değiştireceğini pek sanmıyorum!
Önce.. Eğer Saddam’ın tavır değiştireceğini pek sanmıyor idiysek, kendisine neden mektup gönderdik?
Amaç ülkemizi bu gerginlikte taraf haline getirmek ve ABD’nin girişeceği savaşa Türkiye’nin itilmesini kolaylaştırmak mıydı?
Eğer öyleyse mektup amaca ulaştı. Saddam’ın sert yanıtıyla ilişkimiz gerginleşti. Borsa ve döviz şimdiden savaş psikozuna girdi.
Irak’ın diğer komşuları İran, Ürdün ve Suriye ABD’ye karşı tavır alırken... İngiltere, Fransa, Rusya soğuk dururken. Barzani ve Talabani bile adeta tarafsız kalırken... Türkiye’nin kendi kendini ABD’nin peşine takması ve savaş sathı mailine sokması akla değil ama mutlaka Washington’a büyük hizmettir.
Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında 60 ülke vardı... Bu defa hemen hemen yalnızca Türkiye var. Ve kimsenin bu savaşın dışında kalacağımıza umudu yok. Çünkü hazırlıklar yapılmış, ülke ekonomisi dibe oturtulup ABD’ye bağlanmış, savaşa sürülmemizin şartları Ankara’da koltuk uğruna her şeyi satabilen siyasetçilerin katkılarıyla sağlama alınmıştır.
Irak’ta bir savaş Türkiye için falekettir. Bu savaşa aktif olarak katılmamız daha büyük felakettir. Ne var ki halkımız hâlâ olayın ayırdında değil.

Caddelerde artık kurban kesilmeyecekmiş... Bu açığı trafik kazası kurbanları kapatır merak etmeyin!..