Bizim arkadaş bavullarıyla yurt dışından gelmiş. Taksiden inerken şoför oturduğu yerden uyarmış:
- Bagajı biraz geriye çekip öyle açacaksınız yoksa takılıyor...
Arkadaş denileni yapmış... Bagajı dikkatle açmış. Bavulları alıp bagajın kapağını özenle kapatmış. Şoföre işlem tamam işareti yapmış. Taksiyi yolcu etmiş. Dedi ki:
- Türkiye’ye her gelişte hayretler içinde kalıyorum. Dünyanın her yerinde taksinin bagajına eşyayı şoför yerleştirir, gidilen yerde şoför indirir. Japonya’da dahası var. Siz taksiye binerken şoför iner kapıyı açar, başınız çarpmasın diye kapının üstünü eliyle kapatır, ineceğiniz yerde de inip kapıyı açar, bagajı da açıp yükünüzü indirir. Japonya’da ne lokantalarda ne taksilerde çalışanlara bahşiş verilir. Çünkü herkes işini iyi yapmak zorundadır. Bahşiş almak hakaret sayılır. Türkiye’de maalesef şoför oturduğu yerden kımıldamıyor bile... Ama bazısı yine de sizden bahşiş bekleyebiliyor...
İstanbul’da taksici dernekleri vardır… Onları sürekli zam isterken görüyoruz... Bu derneğin şoförlük mesleğini daha uygar hale getirmek için bir çabası yok mudur? Belediye ve trafik müdürlüğü bu dernekle iş birliği yaparak şehre yakışır bir taksi düzeni kurmak için çalışamaz mı? Yerlisi yabancısı bu şehirde taksi şoförünün keyfine uymaya mecbur mudur?
DALAŞMA
Karı koca kavgaları bitmez tükenmez.
Bazıları hoş olmayan sonuçlara kadar gider...
Bir sosyolog ne diyor bakın:
- Aslında ortada anlaşılmayacak bir şey yoktur. Sadece iki taraf da haklı çıkmak ister o kadar. Haklı çıkmakta ısrar etmek sonunda tartışmaya, kavgaya dönüşür. İşin içine şiddet bile girer...
Trafikte veya iş yerlerinde patlak veren kavgaların temelinde de bu “haklı çıkma çabası” vardır.
İki taraf da haklı çıkmak için lafı uzatınca tartışma köpürür, şiddetlenir, küfürler havada uçuşmaya başlar ve iş cinayete kadar uzanabilir...
Bu tür tartışmalar çoğu zaman “Haklısın”, “Kusura bakma” gibi birkaç söz ile tatlıya bağlanabilir.
Bütün mesele “tartışmada galip gelme” hevesini bir kenara bırakabilmekte...
NASİHAT
Geçmiş için üzülmeyin. Değiştiremezsiniz. İrdeleyip bir kenara bırakın.
Gelecek için endişelenmeyin. Gelecek endişelerinin yüzde 85’i gerçekleşmez, kendinizi sıkıntıya soktuğunuzla kalırsınız.
Bugünü yaşayın. Her şeyi ancak “bugün” den başlayarak değiştirebilirsiniz.
IRAKLI
Hükümetten 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara 1 Eylül’den itibaren vize sorulmayacak açıklaması geldi. Irak 46 milyon nüfuslu bir ülke. Adam başı yıllık gelir 4 bin dolar. Nüfusun yüzde 80’i Arap, yüzde 20’si Kürt...
Orhan Bursalı arkadaşımız sütununda merak ettiği bazı soruları sorup yanıt arıyor:
■Vizesiz gelecekler, peki ne süreyle kalabilecekler, bir süre belirlendi mi, yoksa istedikleri kadar kalabilecekler mi?
■Göçmen statüsü alırlar mı... Vatandaşlık verilmesi de söz konusu olur mu?
■Irak kendi genç nüfusunun göçünü neden kabul ediyor, onlara Irak’ta bir gelecek kuramayacakları için mi...
■50 yaş üstünü neden teşvik ediyor, gidin diye?
■Sığınmacı sayısında dünya rekorunu elinde tutan ülkemizin bu yeni uygulamadan kazancı ne olacak?
Bunlar merak edilesi sorular...
GELİYOR...
İstanbul’un işgal yıllarında kimi çok garip olaylar meydana gelmiştir. Bunlardan biri de şudur...
Bir gün Beyazıt’ta “Geliyorlar” diye çığlıklar işitilir. İnsanlar birbirini çiğneyerek Sirkeci ve Eminönü yönüne koşmaya başlar. Gelen yoktur ama herkes “Geliyorlar” diye bağırarak birbirini tetikler. Dükkan sahipleri, lokanta işçileri, müşteriler herkes “geliyorlar” diye bağırarak koşan kalabalığa katılır. Suat Aray’ın “Bir Galatasaraylının Anıları” adlı kitabında anlattığına göre kalabalık Galata Köprüsü’nü aşar. Önce Taksim’e oradan Şişli’ye doğru koşar. Bir kol da Boğaz’a doğru koşmaktadır. Geliyorlar diye ilk çığlığı atanın kim veya kimler olduğu hiçbir zaman ortaya çıkmaz. Bir söylentiye göre Beyazıt’ta kavga eden bir serseri gurubu polisin görünmesi üzerine “geliyorlar” diye bağırıp kaçmaya başlamış, halk da kimin neden geldiğini bilmeden kartopu gibi çoğalarak kaçanlara katılmıştır.
Sürü psikolojisi işte...