Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Almanya’ya giden işçilerimiz dinsel ihtiyaçları için önce mescitler açtılar. Sonra cami için bastırdılar. Camiler birer ikişer çoğalmaya başladı. Peşinden minare ısrarı başladı. Bu ısrar da sonuç verdi. Camilere minareler dikildi... Prof. Faruk Şen’in verdiği bilgiye göre Almanya’daki minareli cami sayısı 80’i bulmuş. Müslüman cemaatler şimdi de minarelerden en azından cuma günleri ezan okunmasını istemeye başlamışlar. Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau, hafta başında Berlin’de bir camiyi ziyaret ederek Müslümanların bayramını kutladı. Bu ziyaret sırasında ezan talebi kendisine de iletilmiş. Cumhurbaşkanı Rau talebi inceleyeceğini söyledikten sonra içinden geçenleri dışına vurmadan edememiş:
- Dinsel özgürlükler konusunda müslüman ülkelerin de anlayış göstermesini bekliyoruz ...
Her yıl milyonlarca Hıristiyan turistin ziyaret ettiği Antalya ve çevresinde kilise yoktur. Ankara’daki bir iki kilisenin onarımına yıllardır izin verilmiyor.
Nedense "hoşgörü"nün hep tek taraflı yarar sağlayan bir mekanizma olduğunu sanıyoruz...
Bu tavırla ufak tefek şeyler kazanmak mümkün olsa bile büyük meselelerin çözümünde saygı gören taraf olmak zorlaşır. (Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği Almanya gezisindeki izlenimleri yazmaya devam edeceğiz.)

Ne olursa olsun, dişe dokunur bir şey üretiyorsan bu "iş" değil yaşam biçimindir.


Almanya’da kuru gıda ithalatçılığı yapan, yüz milyonlarca mark değerinde Türk ürününü Alman pazarına nakleden ithalatçılarla konuşuyoruz... Ömer Alpsar, Mülahim Kuru, Ümit Yarar, Türkiye’nin ilgisizliği sonucu Alman pazarının nasıl adım adım başkalarının eline geçtiğini anlatıyorlar... Örneğin Çernobil olayında Alman pazarından çekilen Türk çayı, Türk Hükümeti ilgilenmediği için bir daha Alman pazarına girememiş. Peki ne mi olmuş:
- Şimdilerde Sri Lanka ve Seylan’dan ithal edilen çay Mevlana, Sultana, Tunçay gibi markalarla paketlenip Türk çayı diye satılıyor. Üstelik buradan Türkiye’ye de hediye olarak götürülüyor...
İthalatçı arkadaşlar bir başka örnek olarak İtalyanların Türkiye’den satın aldığı nohudu hafif haşlayarak konservelediğini ve çabuk yemek olarak Almanya’da yurttaşlarımıza pazarladığını anlatıyorlar...
Rakı meselesine geliyoruz...
Türk rakısı son yıllarda Hamburg’daki Tekel Temsilciliği’nden sağlanıyormuş... Ne var ki Tekel kendi kendini hiç sebepsiz yere lağvetmiş. Tekel’in Almanya’daki başbayiliği BORCO adlı bir Alman firmasına verilmiş. Bu firmanın arkasında kimi ANAP’lıların olduğu söyleniyor. Tekel’in 7 marka sattığı küçük rakıyı 9 mark, 13 marka sattığı büyük rakıyı 19 marktan pazarlıyormuş bu Alman şirketi... Üstelik düzenli mal veremiyormuş.. Bizim ithalatçılar yakında bu pazara Türk yerine Yunan rakısının veya diğer alternatiflerin gireceğine muhakkak gözüyle bakıyorlar.
Çözülecek çok sorun var. Ne var ki Ankara’nın bu konularla ilgilenmeye vakti olmuyor. IMF’ye avuç açmak bizimkilerin daha kolayına geliyor. Kimi zaman da rakı meselesinde olduğu gibi (birkaç uğursuzun çıkarı uğruna) kendi bacağımıza ateş ediyoruz...

Arjantin’de halk yağmaya başlamış!.. Biz de ise durum hala; yağma Hasan’ın böreği, korkmayın!..


Okurumuz Ayşe Hasol Erktin, DSP Milletvekili Güler Aslan’ın önceki gün gazetemizde yayımlanan tabancalı fotoğrafından üzüntü duymuş... Biz anneler çocuklarımız için barış dolu silahsız bir dünya için çalışacak yerde tam tersine görüntüler vermeye mecbur muyuz diye soruyor. DSP’nin internet adreslerine mail yazıp kınamış durumu. Bütün mailler geri dönmüş. Neresinden bakarsanız bir çağdışılık egemen...

Başbakan Ecevit, "Bush’un bize danışacağı anlaşılıyor" demiş. ABD danışıklı dövüşü sever!..