Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Sevgililer Günü yaklaşıyor... Sevgililer kadar çiçekçiler de heyecanlı... O gün satış iyi olacak... Kasalar dolacak...
Bu arada tabii ki vatandaş yüksek rakamlardan dolayı çiçekçilere kızacak.
Peki fiyatların baş suçlusu kim? Çiçekçiler mi?
İstanbullu çiçekçi Erdoğan Soyalp Antalya’daki üreticilerin gönderdiği fiyat listesini geçti faksla... Üreticiler anlaşmış, 55 - 75 cm. saplı Magnum, Gold, Hollywood, First Red, Golden Gate türü güllerin tanesini 3 - 13 Şubat tarihleri arasında 3 milyon TL olarak belirlemişler. Erdoğan Bey telefonda:
- Geçen hafta bu fiyat 1650 liraydı, Sevgiler Günü dolayısıyla neredeyse yüzde 100 zam yaptılar. Kaliteli gülün tanesi elbette bu durumda 5 milyon liraya fırlayacak ve insanlar maalesef üreticiyi değil yine bizi sorumlu tutacak, diyor...
Serbest piyasa adı altında uygulanan orman piyasasında oluyor böyle şeyler... Kim kimi, müsait durumda yakalarsa soyuyor...
Hanımlara tavsiye.. Sevenlerinizle anlaşınız.. Sizi tek bir gülle sevindirsinler.. Geri kalan parayı birlikte güle güle harcarsınız.
Açıkgöz soygunculara karşı her zaman tepki verelim...

Gerçek arkadaş sizinle beraber eğlenmek için işini bırakan değil, sizinle beraber çalışmak için eğlencesini bırakandır..

İçişleri Bakanı bu hafta rüşvet yüzünden 400 polisin işine son verdiğini söyledi. Bir zamanlar Rusya’da anlatılan olay aklımıza geldi...
Şişman trafik polisi sürücüyü durdurmuş, makbuzsuz ceza kesmeye hazırlanıyor. Adam ağlaşmış:
- Fakat ben hata yapmadım ki ...
- Evde beş nüfus aç, demiş polis memuru, senin hata yapmanı mı bekleyeceğiz?

İstanbul’da at yarışlarının yapıldığı Veliefendi Hipodromuna adını veren Veliefendizade, varlıklı, sağı solu belli olmayan, kimilerinin "deli" diye andığı biriymiş. Şakaları da meşhurmuş. "Tarih ve Toplum" Dergisindeki yazıya göre... Günün birinde Anadolu ve Rumeli Kazaskerlerini iftara davet etmiş.. İftar sofrasına iki tabak "tere" koydurmuş... Sofraya oturulduğunda vekilharca çıkışmış:
- Herif bu kadar tereye ne lüzum vardı?
Vekilharç tembihlendiği üzre cevaplamış:
- Efendim sofrada çeşit olsun dedim... Biri Anadolu teresi, öteki Rumeli teresi...
(Teres: Eski dilde "pezevenk" anlamında)

Şoförler eskiden daha çok laf olsun diye konuşurlardı. Şimdi merak güdüsü ağır basıyor. Taksiye binip Milliyet deyince akıllarına hemen gazeteci olduğum geliyor olmalı... Vakit geçirmeden soruyorlar:
- Sizce memlekette umut var mı beyefendi? Ekonomi nereye gidiyor?
- Bence pek iyiye gitmiyor.
- Neden?
- Ee bir ülke hem soyulup hem düzelmez... Soygun sürüyor. Ülkenin 50 milyar dolarını hortumculara peşkeş çekenler gelen birkaç kuruşu da çarçur edecekler. Sonra sen sağ ben selamet. Bir de Irak savaşı çıkarsa. Buyur cenaze namazına.
Kimi şoför bu görüşe katılıyor. Kimi katılmıyor. Biri geçen gün:
- Ben umutsuz değilim, dedi, bence ekonomi düzelecek...
Bu umut bizi de sevindirdi. Geçenlerde bir filmde kulağımıza çalınan cümleyle onun umudunu güçlendirdik:
- Umarım öyle olur kardeşim... İnşallah benim göremeyip de senin gördüğün bir mucize yakın gelecekte bizi beklemektedir...
Sözünü ettiğimiz filmde haylaz oğlan geç vakit eve geliyor ve babasına temiz bir kızla birlikte olduğunu söylüyordu. Baba bu müjdeyi alınca çok sevindi ve şöyle dedi:
- İnşallah sende benim göremediğim bir cevher vardır da o kız bu cevheri görmüştür.

Bazıları hiç delirmez/ Ben, bazen koltuğun arkasında/ 3-4 gün boyunca yattığım olur/ orda bulurlar beni/ Melaike’ymiş derler/ sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp/ göğsümü ovarlar/ Yağ serperler üzerime.
Sonra kükreyerek kalkarım / atıp tutar, köpürürüm/ onlara ve evrene küfreder/ bahçeye kadar kovalarım/ Sonra kendimi çok iyi hisseder/ tost ve yumurtanın başına otururum,/ bir şarkı mırıldanıp, aniden pembe/ besili bir balina gibi sevimli olurum.
Bazıları hiç delirmezler/ Ne korkunç hayat sürüyorlardır/ Allah bilir
Charles Bukowski