Meslektaşımız Abbas Satır, “Rüzgârlı Sokak” adlı kitabında Ankara’nın Babıali’si sayılan bu ünlü sokağı anlatmış. Kitabı henüz okumadık ama adını bile duyunca anılarımız canlandı.
Bizim de yolumuz düştü bu ünlü sokağa... 1972 yılında TRT’den atılınca Rüzgârlı’da Yenigün gazetesinde bir süre çalıştık. Televizyon eleştirileri yazdık. Köy Enstitülü patron Kemal Çukurkavaklı’nın kurduğu gazetenin Yalçın Küçük, İlhami Soysal, Rıfat Ilgaz’dan kurulu bir üst kurulu vardı. 12 Mart’ın kasırgası içinde gazetesi kapanan veya işinden atılan hangi ünlü varsa bizim gazetede yazardı. Yazı işlerini Varlık, Koray Düzgören, Toros Tekeli, Vecdi Seviğ gibi dostlar yönetirdi. 12 Mart faşizminin orta yerinde sol gazete yapmaya niyetlenmiştik. Parasız pulsuz çalışırdık. İmkânlar da fakir mi fakirdi. Akşamları haberlere başlık bulma telaşı içinde kıvranırken matbaa şefi Haşim içeri damlar:
- Abi başlıklarda A harfi kullanmayın, elimizde A harfi kalmadı, diye acılı bir haber verirdi
O zamanlar harfler sayfa kalıbına tek tek dizilirdi. A harfi çok kullanıldığından çabuk biterdi. Anlaşılan, patronun da daha fazla A harfi almaya parası yoktu! Başlardık içinde A harfi olmayan başlık aramaya... Gazete pek satmazdı. Ama bizler (olduğu kadar) sol gazete yapmanın keyfini yaşardık. Geldi geçti. Eskilerin deyimiyle:
“O da bir devir idi, karıştı zamane.”
HESAP
Kanal İstanbul’un sakıncaları sayılıp dökülüyorken, iktidar kanadının savunmaları Boğaz’ın güvenliği ve elde edilecek kazanç üzerinde odaklanıyor. Ancak burada da anlaşılamayan noktalar var. Örneğin Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan diyor ki:
“Kanaldan 2035’te geçen araç sayısı 50 bini bulacak. 50 bin gemi geçtiğinde yıllık 5 milyar dolar gelirimiz olacak...”
Halen Boğaz’dan yılda 42 bin gemi geçiyor. Sayı her yıl azalıyor. 2035 yılında neden 50 bin gemi geçsin? Boğaz kapanmayacağına göre... Boğaz’dan bedava geçmek varken, neden her gemi 100 bin dolar geçiş ücreti ödeyip daha dar ve daha uzun olan Kanal’ı tercih etsin? Cevabını biz bulamadık.
DEFİNE
Kütahya’nın Dumlupınar ilçesinde altın dolu lahit bulmak amacıyla 5 metre derinlikte 10 metrelik tünel kazan üç kişi yakalanmış. Bölge sit alanıymış. Üç define hırsızı adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış. Ceza mı verilmiş adamlara, cesaret mi onu anlamadık. Tarih hırsızlığına teşebbüs eden kişileri adli kontrol şartıyla serbest bırakmak hırsız adaylarını caydırmaz, aksine cesaret verir. Ne biçim yasalar bunlar? Ülkenin tarihi ve kültürel değerlerine saldırmak bu kadar mı ucuz?
MOTOR
Altay tankının fizibilite çalışmaları 2005’te tamamlanmış, Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007’de yapılan Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısı sonucunda proje ana yüklenicisi olarak Otokar belirlenmişti.
Koç Holding’e bağlı Otokar 2012 yılında ilk prototipi hazırladı. Tankın üretimi 2015 yılında başlayacaktı. Yetişmedi. 2016 yılında proje Otokar’dan alınıp, BMC’ye verildi. BMC’de, kendisine bir yerli sermayedar ile Katar şirketini ortak aldı.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. İsmail Demir, 9 Kasım 2018 tarihli açıklamasında müjde verdi:
- SSB ile BMC arasında ALTAY seri üretim projesi sözleşmesi imzalandı. Proje 250 adet ALTAY ana muharebe tankının seri üretimini kapsıyor. İlk ALTAY tankı 18 ay sonra Kara Kuvvetleri’ne teslim edilecek.
İsmail Demir, 6 Ocak’ta yaptığı açıklamada ise şöyle dedi:
“Motor yani güç paketi alternatif aramaları sürüyor, çok yakında sonuçlanmasını umuyoruz. Motor olduktan sonra 18 ayı üzerine koyacağız.”
Yani 18 ay koşulu motor bulunduktan sonra yürürlüğe girecekti!
Şimdilik motor arayışı sürüyor. Umarız kısa zamanda bulunur...
GAZI KAÇIRMAK
Adını Putin’in koyduğu Türk Akım gaz boru hattı geçenlerde açıldı. Bizim gazeteler “Asrın projesi” gibi başlıklar attı. Ruslar mı? Onlar pek sevinmemiş bu olaya. Sebebini Rus gazeteci İşxan Miroyev Artı Gerçek’te anlatıyor:
“... Türk Akım elbet muazzam bir projedir. Ama Rusya’da Gazprom şirketi dışında kimse buna pek sevinmedi. Sebebi? Bu olayın Rusya vatandaşlarının hayatına herhangi bir olumlu etkisi olmayacak. Rusya doğal kaynaklar bakımından çok zengindir ama bundan faydalananlar sadece Gazprom gibi büyük şirketlerin sahipleridir ki çoğunluğu başka ülkelerin vatandaşlarıdır. Doğal zenginliklerin Rusya halkına ait olduğuna ilişkin inanç çoktan yitirilmiştir. Ayrıca bırakalım Sibirya’yı, Moskova’nın bile birçok köy, kasaba ve sokağı halen gazsız. Gazın çıkartıldığı bölgelerin çoğunda da gaz hattı yok...”
CEZA
Önce müebbet, sonra beraat, sonra tahliye, sonra yakalama, sonra tekrar tutuklama... Bir adamı hapsedersiniz o bir cezadır. Adamı beraat ettin diye salıverir, yanlış olmuş diye tekrar tutuklarsanız bu vicdanları zorlayan olağanüstü bir ezadır. Demokrasilerde benzeri yoktur. Sürekli reform yapılıyor, şu “ekstra ceza” da bir ele alınsa! Ele güne mahcup olmasak...
EŞEK
Bu eski zaman hikâyesini bir ara Nihat Genç anlatmıştı. Adamın biri eşeğine yük taşıtmaz ama dağ bayır yürütür, sürekli dövermiş. Ne yapıyorsun diyene de “Ben eşeği dövmek için kullanıyorum, bundan zevk alıyorum” dermiş.
Eşek bir gün ölmüş. Adamın arkadaşı uzaktan bağırmış:
- Dövecek kimse kalmadı, bakalım ne yapacaksın?
Adam, elindeki tefe vurarak:
- Merak etme, onu sağlığından daha çok dövüyorum, demiş.
Meğer eşeğin derisini yüzüp kendisine tef yapmış.
İnsanoğlu bu, hiçbir ölçüye sığmaz.