- Baba ombudsman oluyormuş...
     Â
- Otobüs mü alıyormuş?..      - Yok traktör...
      Haber kıraathane gündemine bomba gibi düştü... Adalet Bakanlığı İsveç'teki
"Ombudsman" sistemini Türkiye'ye getirecekmiş... Ombudsman olarak
Süleyman Demirel'i düşünüyormuş. Baba bunu duyunca:
     Â
- Akıldan geçmesi dahi itibarı ifade eder, demiş..
      Doğru söylemiş...
     Â
"Ombudsman" vatandaşla devlet arasındaki uzlaşmazlıkları çözmekle görevli saygın bir kişi... İsveç'teki sistemde sayıları birden fazla... Meclis'in seçtiği bir adalet ombudsmanı var... Bir de hükümetin atadığı
çocuk hakları, ayrımcılık, tüketici hakları, kadın erkek eşitliği, basın gibi alanlarda faaliyet gösteren ombudsmanlar... Her birinin bürosu ve 8 - 10 yardımcısı mevcut.
      Ombudsman kendisine yapılan başvurular üzerine... Vatandaşın devlet karşısındaki haklarını araştırıyor.. Ona hakkını araması için yol gösteriyor. Gerekirse doğrudan mahkemeye başvuruyor.
      Meclis veya hükümet tarafından atanmakla birlikte... Her zaman vatandaştan yana tavır alıyor...
      Bu kişiler toplumda ağırlıkları olan isimler arasından seçiliyor...
      Ancak mazisinde tartışmalı ve kuşkulu noktalar bulunmaması lazım...
      Tabii geçmişte devlet - halk ilişkisinde devletten yana tavır almış bir kişinin ombudsman olabilmesi de mümkün değil bu sistemde.
      Ombudsmanlar yüzde 99 hukukçulardan seçiliyor...
     Â
Süleyman Demirel'in konumu böyle bir göreve pek uygun görülmüyor. Ancak adının geçmesi konunun gündeme girmesine hayli katkıda bulundu... İyi oldu...
Sustur ve çöz...
      Konu bizim sütunda olsun, diğer sütunlarda olsun sık sık dile getirildi... Enerji Bakanlığı geleceğe dönük şişirme tüketim tahminleri yapmakta, bu tahminlere dayalı santral ihaleleri vermektedir. Üstelik bu santral ihalelerinde eşi görülmemiş ikramlar yapılmaktadır. Santral sahiplerine normalin iki üç misli fiyatla alım güvencesi verilmekte, devlet elektriği kullanmasa da parasını ödemeyi garanti etmektedir.
      DPT Müşteşarı
Akın İzmirlioğlu sonunda dayanamadı, bu karanlık anlaşmalara isyan bayrağını çekti. Böyle giderse 2005 yılında kullanılmayan elektriğe yılda 7 milyar dolar gibi bir para ödeyeceğimizi açıkladı. Başlayan tartışmaya sonunda Başbakan
Ecevit el koydu. DPT Müsteşarı
İzmirlioğlu susturuldu. Sorun çözüldü (gibi gösterildi)!
      Türkiye bugün neden mi dört bir yandan dökülüyor? Geçmişte doğru söyleyenler hep susturulduğu için...
Ağrı Valisi
      Ağrı Valisi
Tahsin Cumhur Ersoy'un,
"Beni sınırda karşılamayın!" genelgesine rağmen İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan'ı merkeze 35 kilometre uzaklıktaki Eleşkirt'te karşıladığını yazmıştık. Sayın Vali dün telefon açarak, Bakan
Tantan'ın incelemelerine Eleşkirt'ten başladığını o yüzden kendisini orada karşıladıklarını bildirdi.
      Teşekkür ediyoruz.
Nihayet yanıt...
      Maliye Bakanlığı Kamu Hesapları aylık bülteninde deprem bağışları 166 trilyon lira olarak görünüyor... Başbakan
Bülent Ecevit ise 17 Ağustos'taki basın toplantısında daha küçük bir rakam veriyor: 157,9 trilyon... Aradaki 8 trilyon nerede?
      Soruyu sormuş (bir hesap hatasıyla 10 trilyon demiş) ve yanıt istemiştik.
      Maliye Bakanlığı dün yazılı bilgi gönderdi...
      Buna göre...
      Başbakanın verdiği rakam, Ziraat Bankası'nda açılan merkezi hesapta toplanan miktardır.
      Maliye bülteninde yer alan rakamın içinde ise merkez hesap açılmadan önce yapılan bağışlar da yer almaktadır.
      Açıklama için teşekkürler...
Ne varmış bunda?
      ANAP Genel Başkan Yardımcısı
Mustafa Taşar'a dünkü basın toplantısında bir meslektaşımız sordu:
     Â
- Kimi siyasilerin, devlete kazık attıkları mahkeme kararıyla kesinleşmiş işadamlarıyla içli - dışlı ilişkiler içinde olmaları, o işadamlarının yatlarında birlikte geziler yapmaları konusunda ne düşününüyorsunuz efendim?      Taşar soruyu;
      - Eğer böyle bir durum varsa, bu Türkiye için zuldür. Ama biraz daha somut konuşursanız iyi olur, diye yanıtlayınca gazeteci hem genel başkanın hem de işadamının ismini verdi:
     Â
- Sözünü ettiğim Genel Başkan, sizin Genel Başkanınız Mesut Yılmaz,
işadamı da Sadri Şener...
Geçenlerde Şener'
in yatıyla Yunanistan'ın Kos adasına gezmeye gitti.      ANAP Genel Başkan Yardımcısı için artık yapacak tek şey kalmıştı; işi espriye vurmak. O da onu yaptı:
     Â
- Eee, ne var bunda yani? Mesut
Bey, bir ay kadar önce de sizin gazetenizin ANAP muhabiriyle Amerika gezisi yapmıştı. Üüüfff üüüf neler!
      Hürriyet'in ANAP muhabiri
Şükrü Küçükşahin dünkü basın toplantısının sorular bölümünde
Mustafa TaÅŸar'a sordu:
     Â
- Batan diğer bankaların sahipleriyle yakınlarının bütün malvarlıklarına teminat konurken, devletin bir tek Murat Demirel
için bunu yapmamış olmasına ne diyorsunuz, efendim?       ANAP Genel Başkan Yardımcısı
Taşar soruyu hiç düşünmeden yanıtladı:
     Â
- Birşey demiyorum. Çünkü ben yargıya intikal etmiş konularda asla birşey söylemem.       Toplantıyı izleyen arkadaşımız
Fahrettin Fidan lafa karıştı:
      - Konu yargıya intikal etmemiş olsaydı, üüüfff, kimbilir neler söylerdiniz değil mi Sayın
Taşar?       - Üüüfff!...
      Verdiği bu yanıta gazetecilerden önce
Taşar kahkahayı bastı.
Dans üçlüsü...
      Liberal Parti'nin sözcüleri, koalisyonu oluşturan liderlere isim takmış:
     Â
- Komedi Dans Üçlüsü...      Ancak bizim bildiğimiz Komedi Dans Üçlüsü daha ahenkli dans ediyor...
      İktidardaki üçlü ise hayli dağınık. Örneğin Cumhurbaşkanının yetkilerini kısmak için üç partinin yaptığı konuşmalara bakın. Hepsi ayrı telden çalıyor. Ve ayrı hava oynuyor.
      *İnsanların karakteri gülünç buldukları ile anlaşılır.
     Â
GoetheYazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr