Daha önceden duyurdukları yayın saatlerine genellikle uymamalarına... Göstereceklerini ilan ettikleri filmler yerine son dakikada canlarının istediği filmleri ekrana getirmelerine... Filmlerin, dizilerin aralarına insanı bıktıracak, izlenen filmin ve dizinin ne olduğunu unutturacak uzunlukta ve sık sık reklam koymalarına... Yayınladıkları futbol maçlarında, en kritik pozisyonlar yaşanırken kameraları tribünlere çevirip maçı izleyen eşi, dostu, sevgiliyi göstermelerine... Bütün bunlardan dolayı en ufak bir özür dileme gereği duymamalarına alışmıştık...
      Henüz alışamadıklarımıza gelince... Zaten sayısı son derece az olan, bütün bir hafta boyunca ekrana gelmesini özlemle beklediğiniz kaliteli bir dizi ya da bir programı izlemek üzere televizyonunuzun başında yerinizi aldınız diyelim... Uzuuunnn reklam ve tanıtım filmlerinden sonra nihayet beklediğiniz an geliyor... Dizi ya da programın jeneriği ekrana geliyor. Tam jenerik bitiyor, dizi veya program başlayacak... Aaaa, o da ne? Bir de bakıyorsunuz ki, jeneriğin bitimiyle birlikte yine reklamlara geçilmiş.
      Programlar arasındaki reklam kesintisi elektrik kesintisinden beter. İtalyan televizyonuyla ilgili bir espri vardı geçmişte:
     Â
- Sayın seyirciler biraz önce üçüncü dünya savaşı başladı. Şimdi reklamlar...      Bizim özel televizyonlar aynı havaya girdi. Dedikleri şu:
"Bizi ilgilendiren reklamlar. Diğer görüntüleri reklam arasını doldurmak için koyuyoruz. İşinize gelirse...Denetim tuzağı
      Bina güvenliğini sağlayacak
"yapı denetim" mekanizmalarına sahip olmadığımızı ne acı ki biraz geç anladık... Ve bedelini onbinlerce insanımızın yaşamıyla ödedik... Hükümet, nihayet, 10 Nisan'da Resmi Gazete'de yayımlanan kanun hükmünde kararnameyle
"yapı denetimi"ni resmen yürürlüğe koydu. Uygulama
"pilot" seçilen 27 ilde başlatılıyor.
      Bundan böyle inşa edilecek özel yapılar, her aşamada özel
"yapı denetim kuruluşları"nca denetlenecek.. Bu kuruluşlar, (sermayelerinin en az yüzde 51'i uzman mühendis ve mimarlara ait olmak şartıyla) özel kişilerce kurulacak. Bunları da il ve ilçelerde ve Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak
"yapı denetim komisyonları" denetleyecek..
      Denetimsizliğin acı derslerinden sonra bu yeni düzen ilk bakışta olumlu bir gelişme gibi görülüyor.. Gerçekten de öyle mi?. İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Başkanı Mimar
DoÄŸan Hasol umutsuz konuÅŸuyor:
      - Çarpık sistemin özüne dokunmayan
"polisiye" ve alabildiğine bürokratik bir düzenleme bu. Tüm sorumluluğu
"yapı denetim kuruluşlarına" veriliyor. Oysa sorumluluğu
"yapana" vermek lazım. Mimar, mühendis, şantiye şefi vs... Tümü birden sorumlu olmalı...
     Â
- İyi de, bir yerden başlanması fena mı?      - Bakın, siz kaza yapan şoföre hiçbir sorumluluk yüklemiyor, tüm sorumluluğu doğrudan polise yüklüyorsunuz. Şimdi yapılan bu!. Yapı denetim kuruluşları, denetledikleri binalarda ortaya çıkacak tüm hasarlardan sorumlu olacak! İyi de asıl sorumlular ne olacak?. Bu düzenlemenin yarar getirmeyeceğinin ilk kanıtını vereyim size: Müteahhitlik firmaları kendi
"denetim" şirketlerini kurmaya başladı bile.. Kardeş firma olarak bunları kurup kendi projelerini onlara denetletecekler!. Bu kadar basit...
     Â
- Peki sağlıklı yapı denetim modeli nedir?      - Batı'da olduğu gibi
"mesleki sorumluluk sigortası" sistemini getirmek.. Mimarın işinden dolayı ilerde bir sorun çıkarsa, mimarın sigortası bunu karşılar. Betonarme mühendisinin kusurlu işi hasara sebep olduysa bu defa onun sigortası devreye girip zararı tazmin eder. Ama önemli olan bir sonraki aşamadır: Sigorta,
"kusurlu" iş yapmış oldukları için o kişileri bir daha sigorta etmez. Bu korkuyla da hiç kimse işini baştan savma yapamaz...
Neden bu bekleyiÅŸ?
     Â
UÄŸur Mumcu'dan sonra
Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin katil zanlıları da yakalandı... Kesin kanaat için mahkeme safhasını beklemeli...
      Bu arada sormalı...
      Aramızda dolaşan katiller yıllardır neden yakalanamadı?
      Geçmişte sık sık kendini gösteren İran bağlantıları neden soruşturulmadı?
      Bugün ne değişti?
      Çözülme sadece
Sadettin Tantan farkından mı kaynaklanıyor?.. Yoksa kimi dış rüzgarlardaki değişim midir ana neden?
      Katillerin bulunup yakalanmasına karşı yıllardır devlet içinde neden direnç gösterildi? Hizbullah ve İran "devlet" içinde bu kadar güçlü mü?
     Â
Muammer Aksoy'un katilleri bulunsa
Uğur Mumcu ölmeyecekti.
      Eğer
UÄŸur'un katilleri bulunsa
Kışlalı bugün yaşıyor olacaktı.
      Katilleri bugüne dek yakalamayanlar en değerli aydınları kaybetmemizin sorumluluğu... Ve yukardaki sorulara cevap verme yükümlülüğü ile başbaşadır.
Cihan Demirci’den LAFORİZMA
      Pazar günü "Anneler Günü'ydü, bugün ise Çankaya için son "Baba"lar günü olacak!..
Koru satıldı mı?
      Okurumuz
Fikret Altan Emirgan Korusu'nda sabah sporunu tamamlamış, telefon açıyor:
      - Birazcık ter atmak için çıktığım Koru'ya, benimle aynı saatlerde sabah gezintisi yapsın diye bırakılmış sahipli köpeklerden biri; koskoca bir kurt köpeği, az kalsın kaba etimden koca bir parça götürüyordu! Pençesinden zor kurtuldum... Koru, bu çevredeki varlıklı ailelerin arka bahçesi olmuş!.. Yırtıcı - dev köpeklerini, ağızlarına ısırmaya engel olacak bir maske bile takmadan korunun içine salıyorlar... Kurtulana aşkolsun... Akşam saatlerinde de mangallar, ızgaralar getirilip ateşler yakılıyor.. Üç gün sonra koru yanarsa şaşmayın, söylemedi de demeyin!. Kamu malı koru özel mülkiyete geçmiş sanki! Koru Müdürü'yle konuştum,
"Yapacak bir şey yok!" diyor.. Bu durumda birazcık oksijen teneffüs etmek isteyen vatandaş ne yapacak?
Cami neden kapalı?
      Ankara büromuzdan
Zülfikar Doğan, görevli gittiği Şam'dan yeni döndü... Son Osmanlı Padişahı
Vahdettin'in mezarının da bulunduğu Süleymaniye Camii avlusunu gezerken bir şey dikkatini çekmiş.. Caminin kapısı kilitli olduğundan cemaat içeri giremiyor; namaz bahçede - yakıcı güneşin altında kılınıyor. Rehbere nedenini sorduğunda aldığı yanıt:
     Â
- Yaz ayları çok sıcak geçen Şam'da nispeten serin mekanların başında camilerin içi gelir. Baktık ki, insanlar böyle günlerde camilere namaza değil içeride uyumaya geliyorlar; çözümü kapılarını kilitleyip kapatmakta bulduk.Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr