Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mimar ve yazar Oktay Ekinci’yi genç denebilecek yaşta (61) yitirdik...
Ömrünü ülkenin tarihine, mimarisine, antik değerlerinin korunmasına adamıştı...
Engin bilgisiyle tarihi değerlere yönelik saldırılara, vahşete, yağmaya karşı durur, yazarak, hukuk yollarına başvurarak korunması için mücadele ederdi... Uzun süre Mimarlar Odası’nda, koruma kurullarında çalıştı. Mimarlar Odası’nın başkanlığını yaparken durumunu şöyle anlatmıştı:
- Mimar ne yapar? Proje yapar para kazanır... Daha çok kazanmak için daha çok bina yapılmasını ister. Biz ne yapıyoruz? Kent bozulmasın diye daha az bina yapılması için kavga veriyoruz. Belediye ve anıtlar kurulu işini yapmadığı için kenti korumak bize düşüyor. Mesaimiz mimarlık yapmaya değil kentin korunması için mücadeleye gidiyor...
Alman Hastanesi’nde hekimin:
“Dün sizi yoğun bakımdan buraya, hastanenin en güzel, Boğaziçi manzaralı odasına aldık” sözlerine verdiği yanıtı 13 Ekim tarihli yazısında kaydetmişti:
- Biliyor musunuz, bu manzaranın bozulmaması için ben bir ömür verdim.
İçinde en küçük abartı barındırmayan bir cümledir bu son söz... Çelik Gülersoy gibi Oktay Ekinci de bir kent kahramanıydı... İstanbul ve İstanbullular ona çok şey borçludur.
Nur içinde yatsın...

Haberin Devamı

Umut medyada!

Genelkurmay’dan geçen hafta yapılan açıklamada aynen şöyle deniyordu:
“Bir siyasi partinin organizesinde hareket eden bölücü terör örgütüne müzahir 50 - 60 kişilik bir grup tarafından Mardin’in Savur ilçesi Taşlık ve Yazır köylerinde, ‘1992 yılında aynı bölgede 33 teröristin etkisiz hale getirilmesi’ ile ilgili olarak, harabe ve kullanılmaz durumda olan birer evin, sözde müze haline getirilmesi maksadıyla, çevresine duvar yapımına başlandığı, temizlik, tadilat ve onarım yapıldığı bilgisi alınmıştır.”
Bu girişimden Mardin Valiliği’nin, emrindeki Mardin Emniyeti’nin ve yargının haberi olmaması düşünülebilir mi? O zaman niye gereğini yapmadılar? Genelkurmay bu açıklamayı neden yaptı? Sorunun yanıtı haberi veren Zaman gazetesinde şöyle yer aldı:
“... Alınan bilgilere göre, Genelkurmay’ın yaşanan hadiseyi kamuoyuyla paylaşmasının arkasında Emniyet ve yargının harekete geçmemesi yatıyor. Komutanlar, konuya doğrudan müdahil olmak istemedikleri için edindikleri istihbaratı medyayla paylaşıp yetkili mercilerin harekete geçmesini bekliyor.”

Haberin Devamı

Rüşvet

Televizyon muhabiri hanım Başbakan’a:
- Ana babamızın elini öpmeye gidemedik, bayram harçlığını sizden alalım, diyor...
Başbakan da çıkarıp 200 lira veriyor... Tepki doğuyor.
Burada ya bir şaka söz konusu ya aymazlık...
Rüşvet veya avanta böyle açıktan, herkesin önünde alınmaz. 200 lira kesmez. Bu mekanizma medya dünyasında TMSF ve TRT aracılığıyla işletiliyor. Şirket kuruluyor, program yapılıyor TRT’den milyonlar götürülüyor. Ya da iktidar yağlanıp yıkanıyor, bedeli TMSF eliyle transfer ücreti ya da maaş olarak ödeniyor.
Paralı kuruluşlar kullandıkları gazetecileri rapor hazırlatarak, seyahate götürerek, konferans verdirerek de ödüllendirir.
Eşeğin büyüğü ahırda, gözden kaçırmayalım...

Haberin Devamı

Kurban görüntüleri dehşet saçıyor!
Çocuklara, yabancılara, turistlere filan
bu bayramdaki
asıl amacın “işkence” değil, “ibadet” olduğu açıklanmalı...
Akif Kökçe

Ayasofya

Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül, Sultanahmet Camii’ndeki bayram namazında sözü Ayasofya’ya getiriyor:
- Sultananmet bugün cemaatle doldu. Ancak Ayasofya camaatten mahrum. Ayasofya ağlıyor. Ayasofya, cami olarak açılmalıdır...
Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı Başvaizi’nin bu konuşmayı üstlerinden habersiz yapmış olması düşünülemez. Anlaşılan bir kampanya başlatılıyor. Trabzon Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesinde Bülent Arınç’ın baş rolü oynadığı yazılmıştı. Bu defa kampanyayı kim yönetiyor acaba? Yatırım seçime yetişecek mi?
* Tüm uzmanların aynı görüşte olmaları, hepsinin yanılmaları anlamına da gelebilir.
Bertrand Russell