Ahmeet beniii yakalayamaazzz.
      Ayşeee beni yakalayamaaaz...
      Koalisyon ilkokul bahçesindeki kovalamaca oyununa dönüştü:
     Â
- Güverciin kurdu yiyeeemeeez...      - Kurt güvercini yakalayamaaaz...
      Peki neden? Nedeni bilimselmiş. Urfa yolunda
Rahşan Hanım evde eşiyle çalıştıkları şekilde gazetecilere anlatmış:
     Â
- Çünkü güvercin yükselir, kurt yükseklere çıkamaz...      -
Hakan Şükür nasıl çıktı?
      gibi saçma bir soru sormamış gazeteciler. Bilimsel açıklamayı saygı ile dinlemişler. Tabii
La Fontaine öyküleri geliyor hemen akla. Baba
La Fontaine'in bir
"Kurt ile Güvercin" öyküsü yoktur. Ama
"Kurt ile Leylek" öyküsü vardır...
      Vahşi Kurt ormanda yakaladığı bir kuşu (bıldırcın mı, güvercin mi belli değil) mideye indirirken kemikleri boğazına takılmış. Diğer hayvanlardan yardım istiyor. Ancak hiçbiri yanına yaklaşmıyor. En sonunda leyleği bulmuş. Onun da işi varmış o ara. İkna etmek için:
     Â
- Leylek kardeş, eğer boğazımdaki kemiği çıkarırsan sana ödül vereceğim, diyerek heveslendirmiş.
      Leylek uzun gagasını kurtun gırtlağına sokmuş. Takılan kemikleri çekip çıkarmış:
      - Şimdi ödülü hakettim değil mi?
     Â
- Ne ödülü, demiş Kurt...
      - Bana ödül vaat etmiştin ya...
      Kurt sinirlenmiş:
     Â
- Hayatını bağışlamakla seni ödüllendirdim, bu sana yetmez mi?      ***
      Koalisyona dönersek... Ortaklar kafalarından
"yemeyi - yem olmamayı" falan geçirdiğine göre bu işin ucu gözüktü demektir. Kimin kimi yiyeceği bellidir. Ama kemiklerin gırtlağa takılması da ihtimal dahilindedir.
Milliler
      Milli takım ilk iki maçta çok kötü oynamadı mı?
Mustafa Denizli eleştirileri haklı bulup ikinci maçta takımı değiştirmedi mi?
Hakan Şükür ikinci maçta "en kötü futbolcu" seçilmedi mi?
Denizli basının eleştirilerini dikkate alıp deneme yanılma yoluyla doğruyu bulmadı mı? Şimdi neden haklı eleştiri yapanları "vatan haini" falan diye eleştiriyorlar...
      Milli formayı değil ancak 3 - 4 milyon doları veya jipleri görünce oynamaya başlayanların vatanseverliği çok hoş.
     Â
(Ali Eskiocak) Dünün haberi
      Günün haberi daha doğrusu
"dünün haberi" kuşkusuz
Sedat Ergin'in yazdığıydı.
Ecevit'lerin Şanlıurfa gezisine katılan
Sedat Ergin'in yazısının sonuna sıkıştırdığı satırları birlikte okuyalım:
      "...Ata Uçağı kısa bir süre sonra Şanlıurfa Havaalanı'na indi. Uçağın kapısı açılmak üzereydi ki Rahşan Hanım
"Bülent bir dakika..." diyerek
Ecevit'i durdurdu.
Rahşan Hanım, ardından cüzdanını açarak içinden 10 milyonluk bir banknot çıkardı. Parayı
Ecevit'e uzattı ve
"Bunu davulculara verirsin" dedi. Ecevit 10 milyon alıp cebine koydu..."
     Â
Rahşan Hanım davulcu bahşişini vermekle bir başkasını görevlendiremez miydi? Elbet görevlendirirdi. Ama ya adam davulcuların hakkını cebine atarsa... O zaman
"hakça düzen" sarsılmaz mıydı?
Rahşan Hanım bunu düşünerek görevi Başbakan'a vermiş olmalıydı. En iyisini yapmıştı.
Sıra ona geldi
      Öğrenciler YÖK'ü protesto ediyorlar veya oturma boykotu yapıyorlar diye polis dayağından geçirilirken susuyordu. İstanbul Valisi karakolda bulunan falaka için"
"Karakolda birileri bir sopa bulmuş, bunda büyütülecek ne var?" derken susuyordu. Hortumcu
Süleyman haberleri karşısında susuyordu. Susuyordu çünkü sıranın kendine gelmeyeceğinden emindi.
      Sonunda sahneye Şanlıurfa Emniyet Müdürü çıktı... Önceki gün Başbakanı karşılamaya gelen DSP'lilerin araba konvoylarını şehre sokmadı... Yani Başbakan'a ve taraftarlarına normal vatandaş muamelesi yaptı.
      Hazret bunu görünce küplere bindi.
"Hesabını soracağım" diye kükredi.
"Muhalefette bile başıma gelmemişti" diye gürledi.
     Â
"Susma, sustukça sıra sana gelecek" demişlerdi, inanmamıştı. Ben Başbakanım sıra bana gelmez diye düşünmüştü. Gerçeği Urfa'da gördü.
İpekçi raporu
      Yeni Binyıl gazetesi
Abdi İpekçi suikastından kısa süre önce kaleme alınmış bir MİT raporu yayımladı... O tarihte
"ilgili mercilere" iletildiği belirtilen raporda, ülkücü kesimin sansasyonel amaçlı büyük bir suikasta hazırlandığı, gerçekleştirecek kişinin
M. Ali adlı, Malatyalı, Ankara İTİA öğrencisi, kısa saçlı ve uzun boylu biri olduğu (vs.) gibi duyumlar sıralanıyor, suikast hazırlığının MHP Genel Merkezi'yle irtibatlı olduğu vurgulanıyor... Avukat
Ergin Cinmen'e ilk kez ortaya çıkan bu rapor hakkında düşüncelerini soruyoruz...
      - Bakın, diyor, Susurluk olayı patlak vermeden önce de iki adet
"illegal" MİT raporu sızdırılmıştı basına.. Bu
"illegal" raporların doğruyu yansıttığı kazadan sonra ayan beyan ortaya çıktı.
İpekçi cinayetiyle ilgili bu son raporda da taşlar yerli yerine oturmuş.
     Â
- Nasıl?..      -
Kutlu Savaş'ın raporunu anımsayacaksınız:
"Devletin hukuk devleti kuralları içinde suikast yapma yetkisi vardır, ama bunun usulüne uygun yapılması, bu işin onbaşılara kadar inmemesi lazım" diyordu ya
Kutlu SavaÅŸ raporu... Orada konmuÅŸ pencereden olaya bakarsak...
Abdi İpekçi suikastı bana göre devletin içine öbeklenmiş bir grubun
"suikast yapma" yetkisini kullanmasıdır. Ne var ki bu yetki yine
Kutlu SavaÅŸ raporundaki ifadeyle
"usulüne uygun" kullanılmamıştır! Bunu nereden çıkardığımı sorarsanız...
Kutlu Savaş raporunun kamuoyuna açıklanmayan 11 sayfasını ben okudum. Burada
Çatlı'ya devletin resmi görevlileri tarafından yurtdışında görev verildiği söyleniyor. Gelelim
Oral Çelik'in kitap halinde yayımladığı anılarına...
Oral Çelik bu anılarda
Çatlı ve
M. Ali Ağca'yla ilişkilerinden söz ediyor;
Ağca'yı cezaevinden kaçısı sonrasında
Çatlı'nın evinde gördüğünü anlatıyor. İlişki ayan beyan ortada:
Çatlı bir
"devlet görevlisi" ve
Ağca da kaçtıktan sonra
Çatlı'nın evinde kalıyor...
İpekçi cinayetinde fail tiplerine, bunların aralarındaki bağlantılara baktığımızda olayın devlet işi, daha doğrusu, devletin içine öbeklenmiş bir grubun işi olduğunu görebiliyoruz.
     Â
Cihan Demirci'den LAFORÄ°ZMAÂ Â Â Â Â Â Soru: Kurt mu kuÅŸa yem, yoksa kuÅŸ mu kurda yem?
      Cevap: İkisi de hikaye, her zaman ki gibi gene vatandaş kurda kuşa yem!...
     Â
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr