Â
Orhan Karaveli ağabeyimiz İsveç dönüşü bir not göndermiş. Okuyalım:
      "İsveç'te yaşayan kadim dostum, bol esprili İstanbul çocuğu
Garbis Havlucuyan, bir İspanya gezisinde vefat etmiş ve Göteborg'da toprağa verilmişti. Kabrini ziyaret etmek istedim. Bir katolik kabristanına götürülmeyi beklerken kent yakınındaki bir ormana geldik. Her yanımız göğe yükselen ağaçlarla doluydu. Ormandaki boşlukları da düzenli biçimde parselleyip ölülerini gömüyorlarmış. Din, renk, mezhep, inanç farkı gözetmeden ve yanyana! Soracak olunca:
     Â
- Öyle, her inanca göre ölüleri değişik yerlere gömme işi geçmişte kaldı, diye konuştular.
      Gerçekten de, bizim sevgili
Garbis'in yanında Protestanı da vardı, Katoliği de, Budisti de!.. İddiasız mezar taşlarının üzerinde ölünün adı, doğum ve ölüm tarihlerinin yanı sıra bir haç, altı köşeli bir yıldız veya ayyıldız! Evet, kabristanı gezerken bizim müslüman Türk merhumlara da rastladım. Ayyıldızlı garanit taşların altında mışıl mışıl uyuyorlardı; başka din, inanç ve mezheplerden insanlarla birlikte ve -sanırım- huzur içinde .
     Â
İnsanlar yeryüzünün üstünde birleşmeye ve sınırları kaldırmaya çalışırken, yerin altında neden aralarına sınır koyarlar, diye düşündüm ister istemez ve dostlarıma:
     Â
- Buralarda ölüverirsem, binbir zahmetle beni Türkiye'ye göndermeye kalkmayın. Burada bir yere gömün yeter, diye vasiyet ettim..."
      Sevgili
Karaveli'ye uzun ömürler diliyoruz...
Takvim yaprağından inciler...
      Türkiye gazetesinin yılbaşında okurlarına dağıttığı takvimin 3 Temmuz tarihli sayfası...Sohbet bölümünde "Cehennem Hayatı"nın nasıl olacağı anlatıyor. Aktarıyoruz.
      "Cehennemdeki azap çeşit çeşittir. Ateş ile olduğu gibi Zemherir denilen yerlerinde de çok şiddetli soğuklar olacaktır. Bazı kimselere, bir ateşe bir soğuğa daldırılarak azap yapılacaktır.
      Cehennem yedi tabakadır. İlk tabaka en hafifidir, fakat dünya ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir ve adı Cehennemdir. Yedi tabakada şunlar azap görür.
      1 - Müslüman günahkarlar.
      2 - Tevrat'ı değiştirenler. (Yahudiler)
      3 - İncil'i değiştirenler. (Hıristiyanlar)
      4 - Güneşe, yıldıza tapanlar.
      5 - Ateşe ve öküze tapanlar.
      6 - Dinsizler, komünistler.
      7 - Mürted ve münafık olanlar.
      (Rehber İlmihali, sf: 90)
      x x x
      İslam dini ortaya çıktığında komünizm, dolayısıyla komünistler var mıydı? diye sormayın... Kafir olursunuz..!
     Â
     Â
Cihan Demirci’den LAFORİZMA      *
Kemal Sunal'ı kaybettik!.. Hani hayatlar uzuyordu... Ölüm " e - kolay " hala!..Kimlerle coştuk!
      Haberi gazeteler "Pistte coştuk" gibi başlıklarla vermiş...Yunanistan'ın Kavala kentinde yapılan Balkan Atletizm Şampiyonası'nda büyük başarı gösteren atletlerimiz 3'ü altın 1'i bronz, 15'i de gümüş olmak üzere toplam 19 madalya kazanmışlar. Madalya kazanan atletlerimizden bazılarının isimleri şöyle:
Nora Güner, Svetlana Sınırtaş, Alnitu Çolakoğlu, Anjela Knet ... Bu iş nasıl mı oluyor? Efendim bir süredir Balkan ve Afrika ülkelerinden başarılı sporcuları seçip, parasını bastırıp Türk vatandaşı yapıyor, sonra da milli takım forması altında pistlere sürüyoruz. Kendi gençlerimizi yetiştirmek yerine devşirme yoluyla atlet kiralıyor, onların başarısıyla övünüyoruz. Madalyamız çoğalıyor ama sporumuz geriliyor. Ne başarı!
Kemal Sunal...
      İnsanları yıllarca güldüren adam ciddi bir sanatçıydı... Ve bir sır küpü... Çiçek Bar'da saatlerce oturur sadece bir bardak su içerdi... 10 yıldır ne içki ne sigara içmiyordu. Sebebini kimse bilmiyordu. Ailesi dahil... Sağlık sıkıntılarını belli ki sadece kendine saklamıştı. 1991 yılında üniversiteye başlamış, 51 yaşında mezun olmuştu. Daha sonra yine Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yüksek lisans tezini hazırlamıştı: Konu:
"TV'de ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü..." O dönem tez danışmanlığını yapan Doçent
Şükran Esen'e kulak verelim:
      - İlginçtir,
"Kemal Sunal vak'asının" ne olduğunu en başta kendisi merak ediyordu. Tez çalışmasıyla bu
"vak'a"nın dayandığı sosyolojik temellerin ne olduğunu araştırdı. Bunu anlayabilmek için film çekmeye başladığı 70'li yıllardan 90'ların sonuna kadar toplumumuzun sosyo - ekonomik ve kültürel durumunu inceledi.
     Â
- Sizce toplumumuz niye "Ä°nek Åžaban"
ve "Salako"
tiplemelerini bunca benimsedi?..
     Â- Aynı süreçlerden geçip aynı ÅŸeyleri yaÅŸayan çok fazla sayıda insanımız var.
"Ä°nek Åžaban" veya
"Salako" onlardan bir tanesi ve kendisiyle dalga geçebileni.. Büyük şehre göç etmiş insanların yüzde 90'ı
Şaban'ın yaşadıklarını üç aşağı beş yukarı yaşıyor. O yüzden de
Kemal Sunal karakterleriyle kendisini özdeşleştirebiliyor...
      Peki
"Kemal Sunal sineması nedir?" sorusuna bizzat
Kemal Sunal'ın bulduğu yanıt neydi? İşte O'nun hazırladığı tezin sonuç bölümü:
      "...Geniş toplum katmanları, 1980'lerde başlayan hızlı kalkınmanın ekonomik bedeli olarak yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı altında eziliyordu. Bu ortamda tek eğlence olan TV'de ve giderek azalan sinema salonlarında günlük sorunları geçici de olsa unutturan
Kemal Sunal güldürülerine ilgi büyük oranda artmıştır. (..) Olayların akışını değiştirme konusunda etkin olamayan kitleler ancak bu tür filmleri izleyerek geçici olarak unutabilmektedir."
      *
İnançlar korkuya değil sevgiye dayanmalıdır...      Voltaire
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr