Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Bir süre önce İran seçimlerini izlemek üzere Tahran'a giden gazeteci arkadaşımız Ruşen Çakır anlattı.... Galatasaray, İranlı futbolseverler arasında da çok seviliyormuş... Diyor ki Ruşen:
       - Tahran'da uydu antenlerle izlenen Türk televizyonlarındaki maç yayınları büyük ilgi görüyor. Türkiye ligindeki bütün maçlar izleniyor da, mesela Fenerbahçe'den bahseden hiç yok İran'da... Taksi şoförleriyle bol bol Galatasaray ve
Hakan Şükür muhabbeti yaptık...
     Â
Anadolu Ajansı'nın Tahran muhabiri Sami Gürdağ'la konuşuyoruz telefonda. O da benzer şeyler anlatıyor:
       - Evet, Galatasaray İran'da çok seviliyor. Bunda TV'den izlenen başarılarının yanısıra Türkiye'de okuyup dönen İranlıların Galatasaray'a duyduğu sempati de etkili oluyor. Özellikle Hakan Şükür çok seviliyor. Hakan'ı Hertha Berlin'de oynayan İranlı santrafor Ali Daei'ye benzetiyorlar... Ali Daei de İranlı futbolseverin gözünde "Şaban" tiplemesi içindedir, ama çok sevilir... İranlıların Galatasaray'a duyduğu sevginin yanında bir de beklentileri vardır hep... Merak ederler; "Yahu bu Türkler neden o kadar parayı götürüp Afrikalılara, Avrupalılara yatırıyor da İran'dan tek futbolcu almıyorlar?" diye... Geçenlerde Trabzonspor'la sözleşme imzalayıp geri dönen Azizi bu noktada bir başlangıç olur diye çok sevinmişlerdi. Tahran'da bazı otomobillerin arkasında "Trabzonspor" çıkarmaları görmeye bile başlamıştık. Trabzon kendisi için bir "deneme" süresi koyunca kızıp geri dönen Azizi aslında Ali Daei ayarında, çok kaliteli bir futbolcudur. Trabzonspor onu nasıl kaçırdı, ben de anlamadım...

Futbol spikeri

       Sevgili futbol spikeri arkadaşlar... Eurosport başta olmak üzere tüm yabancı kanallardaki maç yayınlarında spikerler sürekli sahada oynayan futbolcularla ilgili bilgiler veriyor, onları seyirciye tanıtıyorlar. Bizde böyle adet yok... Oysa maç öncesi bu bilgilere ulaşıp seyirciye aktarmanız hiç de zor değil. Takımların çalıştırıcı ve oyuncularıyla ilgili bilgileri önünüze koyarak maç anlattığınız takdirde seyirci daha çok keyif alacak, daha çok bilgilenecek. Siz de özellik kazanacaksınız. Bu konuyu bir düşünün.

Çankaya ciddiyeti

       Siyaset Meydanı'nda Demirel'e bir öğrenci ince bir noktayı anımsatıyor:
       - Cumhurbaşkanı üstüste iki dönem seçilecek olursa ikinci dönem seçilebilmek için partilerle flörte başlar, tarafsızlığını kaybeder...
       Buyrun cevap:
     Â- Siyasi partilerle flört ederse seçmeyiverirsiniz canım...
       Yani siyasi partiler kendileriyle flört etti diye cumhurbaşkanını ikinci kez seçmeyecekler... Nasıl bir mantıksa...
       Söz Demirel döneminin başarısızlıklarına geldi. Cumhurbaşkanı aksini ispata yöneldi:
       - Milli gelirimiz bugün 6500 dolara ulaştı...
       3000 dolarlık milli gelir bir saniyede ikiye katlanıverdi. Yerseniz.

Ä°lk bilgisayar

       Türkiye'de ilk bilgisayar nerede mi kullanılmış?.. Karayolları Genel Müdürlüğü'nde... Karayolları sitesinden aldığımız bilgiye göre... 1960 yılında hizmete giren bu bilgisayar yaklaşık 12 yıl kullanılmış... Özellikleri: Birinci nesil, lambalı olması, her biri 10 karakter ve 1 işaretten oluşan 2000 sözcüklük "Tambur bellek" bulunması, dakikada 78 bin toplama - çıkarma, 5 bin çarpma ve 138 bin mantıksal karar verebilme özelliği...

Anlatın bilelim

       Emekli Hava Korgeneral Şadi Ergüvenç'in "Ulusal Strateji" dergisinin Aralık sayısında yayımlanan yazısını dün aktardık. Sayın Ergüvenç yalnız kalkınma açısından değil, milli güvenlik açısından da artık yatırım önceliğinin "eğitime" ve "ekonomik, kültürel, teknolojik gelişmeye" kaydırılması görüşündeydi.
       Sayın Korgeneral'in uzun yazısından bir bölümü de bugün aktaralım...
       Türkiye'nin büyük ve pahalı bir güce değil, sınırlarını savunmaya yetecek ölçüde bir silahlı güce sahip olması gerektiğini kaydeden Şadi Ergüvenç diyor ki:
     Â- Bu gücün toplum tarafından bir külfet deÄŸil, onsuz olmaz bir dayanak olarak algılanması ÅŸarttır. Böyle olabilmesi, askeri gücün açık biçimde, net olarak belirlenmiÅŸ görevlere kabul edilebilir gerekçelerle dayandırılmış akılcı, etkin ve esnek bir yapıda olmasını gerekli kılmaktadır...
       Silahlı Kuvvetler görevini en iyi şekilde yapabilmek için doğal olarak silahların modernize edilmesini, askeri gücün arttırılmasını isteyecektir. Silah teknolojisinde ileri bir noktada bulunmayı istemek TSK'nın hakkıdır.
       Ancak çağa ve ülke şartlarına uygun bir milli güvenlik stratejisi saptamak, öncelikleri belirlemek, kamuoyuna bu harcamaların zorunluluğunu ve altından nasıl kalkılacağını izah etmek siyasi yönetimin görevidir.
       Ne var ki hükümet bu konulardan habersiz görünüyor.
       Başbakan 4 milyar dolarlık helikopter alımının karar toplantısına girerken kaynağın nasıl sağlanacağını bilmediğini söylüyor.
       Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Türkiye'nin etrafında bir barış çemberi oluştuğunu söylerken Türkiye 8 yıllığına 31 milyar dolarlık silah alım planı yapıyor.
       Etrafına barış çemberi kuran Türkiye neden aynı anda "dünyada milli gelirine göre en çok silah harcaması yapan" ülkelerin baş sırasına oturuyor?
       Siyasetçide bunun izahı yok.
     ÂNecati DoÄŸru dün sütununda ÅŸu doÄŸru tespitte bulunuyordu:
     Â- Ecevit, Bahçeli, Yılmaz, Cem ya bize barış konusunda yalan söylüyorlar ya da askere söz geçiremiyorlar...
       4 milyar dolarlık helikopter... 7 milyar dolarlık tank... 1 milyar dolarlık Awacs uçağı... Bu harcamaların akılcılığını, milli güvenlik mantığına uygunluğunu, nasıl bir öncelik politikasına dayandığını siyasetçi halka izah etmek zorunda... Çünkü fatura halkın vergileriyle ödenecek.


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr