Yeni bir Uğur Dündar kitabı var elimizde. “Hayatımın Sırları” adlı kitabın alt başlığında “Uğur Dündar ve Türkiye’nin son 50 yılının gerçek hikâyesi” sözleri okunuyor. Kitap bir belge roman. Uğur Dündar’ın ağzından Hasan Baran yazıyor, Çok başarılı bir çalışma, heyecanla okunan bir eser çıkmış ortaya.
Kitap Uğur’un meslek çalışmalarını, özel ilişkilerini, başından geçen ilginç olayları çok hoş bir dille aktarıyor bizlere.
Uğur ve kardeşi Gülten bir gün Florya’da sabah koşusuna çıkıyorlar. Ağaçlar arasında koşarken, uzakta iri yarı bir adamın bir ağacın yanında durup onunla adeta konuştuğunu, ara sıra ağaca sarıldığını görüyorlar. Yaklaşıyorlar. Bu adam Yaşar Kemal’dir. Diyor ki onlara Yaşar ağabey:
- Bir tuhaf insanlar şu Anadolu insanları. Yürüyüp gidiyorlar, koşup geçiyorlar ama durup şu muazzam ağacı bir görmüyorlar, sarılıp hissetmiyorlar, onun enerjisin almıyorlar. Atatürk dikti bu ağaçları. Atatürk’ün toprak kaymasına karşı çoğunu da kendi elleriyle diktiği ağaçlardır bunlar.
Gülten, Yaşar Kemal’e, “Sizin İnce Memed romanınızın bir imzalı nüshasına sahip olmayı çok isterdim” diyor.
Gelin benimle, diyor Yaşar Kemal. Onları Basınköy’de oturduğu eve götürüyor. Evin kapısı kilitli değildir. Kolu çevirince açılıyor. Yaşar Kemal hayretli bakışlar arasında:
- Ben kapıyı kilitlemem, diyor, hırsız olan kilitli kapıyı zorlar girer, kilitsiz kapıdan hırsız bile girmez.
Kitabını imzalayıp Gülten’e verirken anlatıyor:
- Ama yine de bir gün eve hırsız girmişti. Ben odamda çalışıyordum. Göz göze geldik. Ben çocukluktan alışkınım. Buruşuk kâğıtları düzeltir, yazarım. Yine buruşuk kâğıtlara yazıyordum. Hırsız dönüp gitti. Ertesi gün kapıya bir top kâğıtla bir düzine kalem bırakmıştı.
Sevgili Uğur dostumuzun kitabında buna benzer çok hoş yaşanmış öyküler var. Okumalısınız.
İYİ TATİLLER
Okul zili son kez çaldı, tatil başladı, çocuklar derin bir nefes aldı.
Çocuklarınız tatilde ne yapacak?
Çoğunluk belli ki bilgisayarın başından kalkmayacak!
Geçenlerde çok sevimli bir çocuk ve babasıyla tanıştık. Oğlan yakışıklı ama şişman. Spor yapmıyor musun diye sorunca babası:
- Bilgisayarın başından kalkmıyor ki spor yapsın, deyiverdi.
Bu defa delikanlıya sordum:
- Arkadaşların yok mu?
- Var.
- Peki, onlarla bir yerlere gitmiyor musun?
- Pek gitmiyoruz. Genelde chat yapıyoruz.
- Satranç oynuyor musun?
- Oynuyorum ama bilgisayarda.
Babası yine söze karıştı:
- Bunlar kız arkadaşı da yine bilgisayardan buluyorlar.
Bilgisayar hayatımızın olmazsa olmazı. Ama aynı zamanda çocukları ekran başına mıhlıyor.
Onlara mutlaka ev dışında meşgaleler bulmak lazım.
Balık tutmayı ama denizlerde balık kalmadı.
Spor yapın desem, spor alanı yok. Bütün arsalar apartman doldu.
Büyük kulüplerin sahaları çocuklara sıkı sıkıya kapalı!
Çocuklar tatilde ne yapmalı?
Benim bir tavsiyem şudur: Çocuklar üç beş gün olsun bir iş yerinde çalışmalı. Bu bir kafede garsonluk da olabilir. Hayatın dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını anlamalılar. Tabii 15 yaşın üstündekilerden söz ediyorum.
SOKRAT’LA SOHBET
Yunanlı filozof Sokrates ile öğrencisi Alkibiades Türkiye’ye gelmiş olsalar aralarında nasıl bir konuşma geçerdi… Mesela:
Sokrates: Alkibiades bu ülkede insanlar sürekli tartışıyorlar. Bu onları iyiye, doğruya, gerçeğe yaklaştırıyor mu?
Alkibiades: Hayır Sokrates. Bu ülkede böyle bir alışkanlık yok. Burada insanlar birbirleriyle konuşmazlar. Birbirlerine konuşurlar. Düşünceler birbirine değemeden geçip gider. Amaç iyiyi, doğruyu bulmak değil. Önemli olan bu tartışmadan üstün çıkmaktır.
S: Gerçeğe doğru yönelmedikçe bu tartışmaların ne anlamı var?
A: Tartışmada üstün çıkmak aynı zamanda mensup olduğu cemaatin üstünlüğünü gösterir. Amaç bu olunca tartışmak ortak bir arayış ve bununla birlikte barış ve dostluk getirmiyor. Tersine, düşmanlıkları körüklüyor.
***
Yukarıdaki satırları Rıza Türmen’in “Güçsüzlerin Gücü” adlı kitabından özetleyerek aktardık.