Facebook dostumuz Alptekin Gündüz yazıyor:
Eskiden bir askerimiz şehit olsa ortalığı yıkardık. Şimdi de şehit haberi geliyor ama büyük bir tepki yok.
Geçen yıl bu zamanlarda korona nedeniyle günde 40-45 kişi ölüyordu, hepimiz teyakkuz halindeydik. Sağlığımıza dikkat ediyor, önlem almaya çalışıyorduk. Şu anda korona yüzünden günde 260-290 kişi ölüyor, kimsenin umurunda değil. Hatta okullar açıldı, çocuklarımız salgının tam ortasına yollandı. Ana babalar bile itiraz etmedi.
Eskiden kadın ve çocuk cinayetleri çok radikal haberlerdi bizler için. Artık yurdun dört bir köşesinde her gün kadın ve çocuk öldürülüyor, hepimiz izlemekle yetiniyoruz.
Trafikte işlenen cinayetler, aile içi cinayetler, mafya cinayetleri, “hırsızlık, gasp, cinsel saldırı” uç olaylardı bu halk için. Şimdi her gün onlarcasına tanıklık ediyor, geçiyoruz.
Ölümleri kanıksadık. Aynen yolsuzluğu hırsızlığı yalanı talanı kanıksadığımız ve hayatın olağan gidişinin parçası saydığımız gibi.
Ölenlerin hepsi bizlerden birileri, içimizden birileri. Her ölen insan, birilerimizin kardeşleri, çocukları, anne, baba, teyzeleri oysa.
Ölümlere bu kadar kolay alışmamalıyız.
Hayatın değeri kalmazsa hiçbir şeyin değeri kalmaz.
Yaşayan ölüler toplumu olur, sonunda ulusça yıkılır gideriz.
O GECE
İki hafta önce Ukrayna’da düzenlenen Kırım Platformu Zirvesi’ne Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı ve her zaman olduğu gibi Rusya’nın Kırım’ı ilhakını eleştirdi, Ukrayna’yı destekledi.
Daha sonra söz alan “Kırım Başbakan Yardımcısı” ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in Daimi Temsilcisi Georgiy Muradov, Çavuşoğlu’nun sözlerini eleştirdikten sonra şu ilginç cümleyi sarf etti:
“Türkiye, 15 Temmuz gecesi Türk Cumhurbaşkanı’nın darbeden kurtarılmasına Rusya yönetiminin nasıl yardım ettiğini iyi hatırlamalı.”
Rus stratejist Prof. Dr. Aleksandr Dugin’in 14 Temmuz’da Ankara’ya gelip kimi yetkililere “Ordunun içinde bir hareketlilik söz konusu” dediği konuşulur. Ancak o bir gün öncenin konusu.
15 Temmuz gecesi ne oldu? Rusya nasıl olumlu bir katkıda bulundu? Bilinmiyor. Merak ediliyor.
TEŞVİK
Kırklareli’nin Çengelli köyü yakınlarında besi hayvanlarının su içtiği, içinde boy boy balıkların yaşadığı doğal bir gölet vardır. Geçen gün bir hayvan çiftliğinden bu gölete borularla sıvılaştırılmış hayvan dışkısı ve kimyasal atık bırakıldı. Sonuç malum: Göletteki balıklar ölerek karaya vurdu. Hayvancılık yapanlar su ihtiyacını karşılamak için nereye gideceklerini kara kara düşünmeye başladı.
Çevre Bakanlığı görevlileri şikâyet üzerine yaptıkları inceleme sonucu çiftliğin sorumlularına ceza kesti. Ne kadar mı? 96 bin 250 lira!
Bir başka gazete haberi şöyle: Sazlıdere Barajı’nda içme suyu havzalarında su ürünlerinin üreme ve istihsal yerlerini dolduran, kurutan ve şeklini değiştiren 3 kişiye 32 bin 700 TL para cezası kesildi. Yani adam başı 11 bin TL.
Soru: Böylesi cezalar doğa katillerini caydırır mı, teşvik mi eder?
HATAY
CHP’nin çalışkan vekillerinden Avukat Suzan Şahin, orman yangınları ve THK ile ilgili 41 maddeden oluşan bir soru önergesi vermiş. Hepsi güzel sorular. Ancak hiçbirine cevap alamayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Böylesi kritik soruların cevapsız kaldığını bugüne kadarki örneklerden biliyoruz.
Yapılması gerekeni daha önce yazdık. CHP cevap alamayacağı sorular sormak yerine... Çalıştırdığı uzmanlarla araştırma komiteleri kurar. Önemli konular bu komitelerce araştırılır. Gerekirse sivil toplum örgütlerinden bilgi ve destek de alınır. Sonuç rapor halinde yayımlanır. Raporun özeti Meclis kürsüsünden okunarak zabıtlara geçirilir.
Böylece iktidara ve gelecek iktidarlara yol gösterilmiş de olur.
Tabii bunun için biraz zahmete girmek gerekir. O zahmete kim girecek?
DEĞER
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yorumu hâlâ tartışılıyor.
Uluslararası Kafkas Derneği heyetini kabul eden Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada: “Adnan Menderes’in, Nâzım Hikmet’in iade-i itibarı yapıldı, Çerkez Ethem’in niye yapılmasın? Bu konuda siyasetçilerden çok tarihçilerin konuşması lazım, İskilipli Atıf Hocaya nasıl iadeyi itibar verilmiş ise tabii ki Çerkez Ethem’e de iade-i itibar verilmeli, daha ötesi mezarı da Türkiye’ye getirilmeli, Bunlar bizim değerlerimiz.”
Kemal Bey’in “değerimiz” dediği İskilipli Atıf ve Çerkez Ethem Atatürk tarafından “hain” olarak nitelenmiş kişiler.
Demek hain değillermiş... Demek iftiraya uğramışlar... Kemal Bey Cumhuriyet karşıtlarının yazdığı tarih kitaplarını okuyor anlaşılan. Yalnız okumuyor onlara inanıyor da. Öyle anlıyoruz.
MİLLİ
Milli Takım, beklendiği gibi, Hollanda karşısında hezimete uğradı.
Avrupa Şampiyonası’nda peş peşe alınan yenilgiler bu hezimetin de habercisiydi.
Türkiye’de futbol dibe oturdu.
Milli Takım 2002 yılında yine Şenol Güneş yönetiminde dünya üçüncüsü olmuştu.
20 yılda nereden nereye gelindi...
Şimdi Şenol Güneş istifa sesleri yükseliyor. Güneş’in futbolu 20 yıl geriden takip ettiğine kuşku yok. Ancak işler artık onun istifasıyla düzelecek gibi değil.
Planlama, bilim, ileriyi görme, eğitim, gençliğe sağlanan spor imkânları hangi düzeydeyse futbol da o düzeyde. 20 yıl geriden izliyoruz dünyayı.