CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gençlere sık sık çağrıda bulunarak “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ni okumalarını ve ezberlemelerini öğütlüyor.
Bu beyanname 2020 yılındaki 37. CHP Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu tarafından okunduktan sonra oya sunuldu, tartışılmadan kabul edildi.
Beyannameyi biz birkaç kez okuduk.
Hedefler güzel. İçeriğinde çok sayıda vaat var. Ancak birçok temel konu es geçilmiş. Sorunların tespiti yetersiz.
20 küsur sayfalık beyannamede laiklikten tek sözcükle olsun söz edilmiyor.
Örneğin Kürt sorunuyla ilgili sadece şu satırlara rastlıyorsunuz:
“Başta Kürt sorunu olmak üzere, tüm toplumsal sorunlarımız demokrasi temelinde ve TBMM’nin öncülüğünde çözülecek, Türkiye’nin tam bağımsızlığı, demokrasisi ve üniter yapısı güçlendirilecektir.”
Tarımdan, konut sorunundan, gelir adaletsizliğinden de söz edilmiyor.
Son zamanlarda çok sık duyduğumuz “kamucu anlayış” ve bu anlayışa dayanarak atılması öngörülen adımlar ne söz ne tanım olarak yer alıyor.
Bu beyanname bir parti programı ihtiyacını karşılamadığı gibi, bir seçim beyannamesi niteliği de taşımıyor.
Nitekim BUPAR’ın yaptığı bir araştırmada katılımcıların yüzde 30’u beyannameyi duymadıklarını bildirmiş, duyanların yüzde 57.1’i beğenmiş, yüzde 27.7 si beğenmemiş, yüzde 15.2’si fikrim yok demiş.
Sanırız üzerinde biraz daha çalışılması ve güncellenmesi gerekiyor.
İKLİM SORUNU
Gündemi sarsan tacizlerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin, sapıklıkların, mutsuz evliliklerin, boşanmaların temel sebebleri nelerdir…
Aile içinde verilen terbiye, okulda verilen disiplin, kadın erkek ilişkilerine konulan yasaklar düzgün insan yaratmaya yetiyor mu? Yetmiyorsa neden?
Çocuklara yeterli kişilik veriyor muyuz?
Çocukluktan itibaren zihinlere ekilen kadın/erkek ayırımı ileriki yıllarda ne gibi çelişkiler doğuruyor?
Kişilik patlamalarında veya sapmalarında, yetişme çağında verilen yanlış terbiyenin etkisi nedir?
Bu sorunları araştıran bir üniversite veya benzer kurum var mı?
Bunların üzerinde durmuyorsak bir adım ileri gidemeyiz.
İnsanları suça yönelten iklimin kökenlerini araştırmadan doğru yolu bulamayız.
ZİFT
Dilimizde ziftlenmek diye bir deyim vardır.
Ne bulursa yiyen ya da çok yiyenler için kullanılır.
Sözün çıktığı yer mi?
Osmanlı dönemi. Boğaz kıyısındaki yalısında oturan paşazade ayak işlerine bakan adamını çağırmış.
- Evladım demiş, kışı bitirmek üzereyiz, bahar geliyor. Şu bizim kayığın altının ziftlenmesi gerekiyor.
Adam, baş üstüne demiş. Kayık ziftlenmiş. Paşazade adama sormuş:
- Kaça mal oldu bu iş bize?
- 200 altına efendim.
Paşazade, pür hiddet;
- Ne! 200 altın mı? Yahu bir kayığın ziftlenmesi bu kadar tutar mı?
Adam boynunu bükmüş:
- O arada biz de biraz ziftlendik efendim!
NEW YORK
New York’ta çalışan bir dostumuz küçük çocuğunun boğazının ağrıması üzerine onu doktora götürüyor.
Sonrasını anlatıyor:
- Doktor farenjit teşhisi koydu ve antibiyotik yazdı. Buradaki sisteme göre ilaçlarımızı belli bir eczaneden alıyoruz. Doktor ilacı yazdıktan sonra bizim alışveriş yaptığımız eczaneye de yazdığı ilaçları bildiriyor. Biz de gidip ilaçları alıyoruz.
- Demek hayli ilaç sahtekârlığı var.
- Galiba evet. Neyse, eczanemize gittik. Eczacı önce antibiyotik yok dedi. Çalışanlardan bir kadın Türk çıktı. Biz ısrar edince bir şişe antibiyotik verdiler. İkinci şişeyi vermediler.
- Sebep?
- Biraz sıkıntı var, dediler, antibiyotik çok az geliyormuş.
ABD’ye antibiyotiğin büyük ölçüde Çin’den ithal edildiğini biliyoruz
Ancak ne sebeple olursa olsun, sonuçta ABD hastasına antibiyotik bulmakta zorlanıyor. Aynı Amerika Ukrayna’ya 41 milyar dolarlık silah göndermekten söz ediyor. Oradaki savaşı pompalıyor.
Bu ne midir? Emperyalizmin sefaleti.
ERTEGÜN
ABD’de ırkçılığın alıp yürüdüğü 40’lı yıllar.
ABD Büyükelçimiz Münir Ertegün, elçilikte zaman zaman caz sanatçılarına davet vermekte, bu arada beyaz sanatçılarla birlikte siyahları da çağırmaktadır.
Elçi Ertegün, bu ülkede siyahlara karşı uygulanan ırkçı politikalara karşı Musevi Komitesi’nin de desteğiyle mücadele vermektedir.
Elçilikte beyaz ve siyah sanatçıların birlikte fotoğrafı yayımlanır.
O sırada güney eyaletlerinden birinin senatörü tarafından gönderilen bir mektupta şöyle denmiştir:
“Siyah bireylere karşı kapıdan giriş izni vermenizden şikâyetçiyim. Bu durumun Jim Crows kanununa aykırı olduğunu size bildiririm.”
Münir Bey mektuba şu cevabı verir:
“Benim ülkemde dostlarımız evimize ön kapıdan girer. Ama siz dilerseniz arka kapıdan girebilirsiniz.
(Olayı anlatan Helin Derin’e teşekkürle)