Gazeteci ödülü

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) "Başarı Ödülleri" töreni önceki akşam İş Bankası Kuleleri’nde yapıldı. Her yıl Taksim’de AKM’de yapılan tören bu defa "ekonomik kriz" nedeniyle Levent’teki görkemli kulelere alınmıştı. Tören giderleri bu şekilde üç kat azalmıştı.
Türkiye’den artık her önüne gelen "yılın gazetecileri"ni seçiyor. Bu olguyu yılın köşe yazarı seçilen Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, ödülünü alırken şöyle dile getirdi:
- Toptan gıda üreticilerinin bile gazeteci ödülleri dağıttığı günümüzde kendi örgütümün verdiği bu ödülü çok anlamlı buluyorum!
Araştırma dalında "yılın gazetecisi" seçilen Erbil Tuşalp, kolunun altında ödül plaketiyle kutlamaları kabul ederken sıkıntılı anlar yaşıyordu:
- Tebrikler, iş bulabildin mi?
- Hayır!
TV8’in Haber Müdürü Ali Çağatay, Türkmenistan’ı anlattığı programıyla yılın televizyoncusu olmuştu. Çağatay, ilkokulu Malatya’da okumuştu. Sınıf arkadaşları arasından ünlü katiller, mafyacı işadamları çıkmıştı. İşsiz dönemlerinde bir gün televizyonda bunlardan birinin haberini izlerken, "Bu aptal adam benim sınıf arkadaşım" deyince karısı mırıldanmış:
- Kimin aptal olduğu belli!
Çağatay ödülünü alırken şöyle dedi:
- Karımın fikrini hala değiştiremedim.

Nazım’ın şimdi de Fenerli mi, G.Saraylı mı olduğu tartışılıyor. Şairliğini tartışacak kültür olmayınca...

Şehir Hattı vapurlarında tuvaletler bomba endişesi yüzünden yıllardır kilitliydi. Vapurda sıkışanlar kıvranıp duruyordu. Tuvaletler onarılıp açıldı. Şimdi tertemiz. Çıkışta 200 bin lirayı ödeyince elinize bir de makbuz tutuşturuyorlar... Makbuzun üzerinde şöyle yazıyor:
"Tüm Tuvaletler Eğitim, Araştırma, Geliştirme, Rehabilitasyon, Uygulamalar ve İşletmeler Derneği"
Görüldüğü gibi .. Tuvalet işletmek öyle basit iş değil...

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini tamamlayıp İstanbul’a dönmek üzere idi. Kahire sokaklarında dolaşırken ihtiyar bir yeniçeriye raslayıp sordu:
- Sen mi daha yaşlısın yoksa ben mi?..
- Elbette ben yaşlıyım! Fakat genç de olsam, yine senden yaşlı olurdum.
Padişah:
- Bu ne demek? deyince kurnaz yeniçeri şu cevabı verdi:
- Çünkü bizim gibi fakirler iki türlü yaşlı olurlar. Mesela ben, hem kendim yaşlıyım, hem de gözüm yaşlı.. O sebepten genç de olsam, yine sizden yaşlı olacaktım!

Avrupa Parlamentosu’ndaki Türk asıllı Alman milletvekili Ozan Ceyhun’u Brüksel’de Parlamento koridorunda yakalayıp soruyoruz:
- Karen Fogg olayı sizin çevrenizde nasıl yankılanıyor?
- Çevremdeki Avrupalılar diyor ki... Türkiye’nin AB’deki Büyükelçisi Nihat Akyol da kimbilir bizim hakkımızda neler geçiyor merkeze... O yüzden bu yazışmaları sorun yapmayın. Üstelik çoğu iç yazışmalar bunların.
- Alevi Derneklerinin yasaklanması konusu...
- Çok kötü bir yankı yaptı burada... 11 Eylül’den sonra İslamiyetin ilerici bir kanadı olan Alevilere karşı Avrupa’da sempati artmıştı. Böyle bir dönemde gelen yasak kararı iyice olumsuz bir etki yaptı...
- Burada yaygın bir kanı var. AB bizi üye yapmak vaadiyle istediğini yaptırıyor. Ama asla üyeliğe almayacak...
- Tutarlı bir muhakeme değil. AB Helsinki’de kendisini bağladı. Kendi aldığı kararlara uymama şansı yok. Buna karşılık Türkiye’nin AB’yi sınama şansı var. Biz demokrasi ve hukuk yolunda üzerimize düşenleri yapalım, onları sıkıştıralım, yan çizerlerse teşhir etme hakkımız doğar. Bu arada halkınıza daha çok hukuk ve demokrasi vermiş olmanın ne zararı var?

Bir şeyi söylemek ile yapmak arasında deniz vardır.



Mesut Yılmaz NTV’de konuşurken hayati bir konuya değindi dün...
- Siyasi Partiler ve Seçim Yasası değişikliklerinin seçim sonrasına kalacağını, söyledi.
Erken seçim mi var? Hayır... Mesut Yılmaz seçimin en fazla bir yıl önceye (2003 nisanına) alınabileceği düşüncesindeydi. Eğer öyle olsa bile seçime 14 ay var. Acaba İMF isteyince 15 günde 15 yasa çıkartan bu Meclis neden Siyasi Partiler ve Seçim yasalarını değiştiremiyor?
Çünkü eğer o iki yasa değişirse Hazine’den beslenen siyaset çetelerinin egemenliği sarsılacak... Ülkeye biraz olsun demokrasi gelecek de ondan. Toplum uyanmalı. Yoksa karanlık sürecek.