Kitabın adı "Bırakınız Yapsınlar Bırakınız Geçsinler"... Alt başlığı "Türkiye ekonomisi 1980 - 1985"... Kitapta 10 yazar; Tuncay Artun, Bilsay Kuruç, Yılmaz Akyüz,Oktar Türel, Taner Berksoy, Şükran Ketenci, Mete Törüner, Ercan Akarakaş, Koktu Boratav ve Ergun Türkcan, 1980 - 85 yılları arasını, Özal'ın ilk beş yılını değerlendiriyorlar.
Yazarların en çok dikkatini çeken Türkiye'nin hızlı borçlanması oluyor.
Türkiye'nin 1979 sonunda dış borcu 13,9 milyar dolardır.
80 - 84 yılları arasındaki beş yılda Türkiye 4,5 milyar dolar dış borç ödemiştir
Bu durumda borcumuzun 9 milyar dolara düşmesi lazım
Ama öyle olmamış... Dış borç 19,8 milyar dolara yükselmiştir.
Borçlanma ekonomisi böyle başlamış böyle sürmüştür.
Korkut Boratav, geçenlerde Cumhuriyet'teki röportajında,1989 - 99 yılları arasında Türkiye'nin cari açığının 14 milyar dolar olduğunu kaydediyor, bunu karşılık dış borçların 60 milyar dolar sıçramayla 42 milyar dolardan 102 milyar dolara fırladığını anlatıyordu.
Türkiye son 20 yılda, borç ödedikçe borcu artan, kendi halkına değil dış finans kuruluşlarına çalışan bir ülke haline getirilmiştir...
Ve böyle böyle iflas noktasına sürüklenmiştir.
Bu noktaya bir gecede değil, 20 yılda göz göre göre geldik...
Cumhurbaşkanı'nın Anayasa kitabını hafifçe itmesini "Kafama Anayasayı attı" diye hadise yapan ve şubat krizini yaratan Başbakan Ecevit, kendisine koskoca yazar kasa atılmasını görmezden geldi. Okurumuz Osman Taş durumdan ilham çıkartarak kimin ne atabileceğini irdeliyor:
İşsiz gazeteci: Daktilo atardı
Mail Büyükerman: palavra atardı
Mario Jardel: gol atardı
Kemal Derviş: para atardı (bulursa tabi)
Mesut Yılmaz: desteksiz atardı
Banu Alkan: şalını atardı
Vatandaş: atacak bir şeyi kalmadı ki...
Avukat Aydın Akpınar bir MHP'li bir arkadaşına son ekonomik kriz konusunda nasıl bir tavır alacaklarını sormuş. Aldığı yanıt:
- Genel başkanımız sustuğu için töre gereği biz de susacağız...
Newyork'ta bir genç hanım çorap satan mağazaya girmiş:
- Ten rengi bir çorap istiyorum, demiş...
Tezgahtar bir çift siyah çorap çıkarıp koymuş önüne...
Genç hanım utancından hiçbir şey söyleyememiş.
Neden mi?
Çünkü tezgahtar zenciymiş...
Şeker pancarı üretimini kademe kademe azaltmayı öngören ve şekerle ilgili temel politikaları saptamayı bir kurula bırakan Şeker Yasası önceki gece, sessiz - sedasız Meclis'ten geçti. Bu yasa ne getirir, ne götürür? İyice tarttık mı? Ne yazık ki artık İMF'nin isteklerini tartışmak bizim için lüks... Ne isterlerse vereceğiz. Ama verdikten sonra tartışmak serbest.
Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gürol Ergin yasaya tamamen karşı olan isimlerden biri... Nedenlerini şöyle anlatıyor:
- Şeker, çok fazla istihdam yaratan bir ürün...Dolayısıyla köyden kente göçü önlemede önemli fonksiyonu var. Posası ve melası hayvan yemi olarak kullanıyor, bu da hayvan yemi açığı olan ülkemiz için hayati önem taşıyan bir husus. Şeker fabrikalarının çoğu kapanacak, binlerce işçi işsiz kalacak. Yılda 20 milyon ton şeker pancarı bir yerden bir yere naklediliyor, demek ki nakliyat sektörü açısından da hayati önemi haiz.
- Dünya fiyatlarının çok çok üzetinde malettiğimiz iddiası var.
- Doğrudur ama aradaki farkı doğru politikalarla büyük ölçüde azaltmak mümkün. Ayrıca, ülke ekonomisinde böylesine önemli yeri olan bir ürünü, bir tek bu nedenle yok edemezsiniz. Japonya da pirinci dünya fiyatlarının beş kat üstünde malediyor, ama ülkenin ve halkın genel çıkarları açısından bu üretimden vazgeçmeyi asla düşünmüyor.
- Yasa yürürlüğe girdiğinde sonuç ne olacak?
- SEK'in, EBK'nun özelleştirilmesinden sonra ne olduysa o olacak. Şeker üreticisi de tüketicisi de bundan zarar görecek, pekçok üründen sonra bir de şekerde dışarıya bağımlı hale geleceğiz.
Profesör Ömer Kürkçüoğlu dostumuz anımsatıyor:
- Turgut Özal "İcraatin İçinden" i fazla kullanırdı. Sayın Ecevit ise hiç kullanmıyor. En yetkili kişi olarak televizyonlarda "Ulusa Sesleniş" le halka ne olup bittigini, doğruyu - yanlışı anlatması, moral vermesi gerekmez mi? "Ulusa sesleniş" yapılmayınca şimdi "Ulustan Sesleniş" başladı.