Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Londra’da High Road Auctions adlı bir müzayede evinin, Osmanlı mirası 4 adet mezar taşını açık artırmaya çıkardığını, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleriyle satışın durdurulduğunu gazetelerde okuduk... İyi işlenmiş mezar taşları veya taşların üzerindeki kavuklar yurtdışında 20-30 bin liraya kadar alıcı bulabiliyorluş... Mezar taşı üzerinde canlı bir pazar var anlayacağınız.
Mezarlardan taşların eksildiğini gözle de görebilirsiniz...
Kadıköy’de Nautilus Alışveriş Merkezi’nden Fenerbahçe Stadı’na giden asfaltın hemen sağında Karacaahmet Mezarlığı’nın bir parçası vardı. Burada çok zarif mezar taşları yer alırdı. O kadar ki rahmetli Çelik Gülersoy tam burada, açık havada bir mezar taşı müzesi kurmak istemişti. Ne yazık ki başaramadı.
Sözünü ettiğimiz bölgedeki tüm mezar taşları son birkaç yılda çalındı, yok edildi. Yıllar önce... Bir Alman araştırmacı bu bölgede Osmanlı padişah kadınları ve ölmüş veliahtların mezarlarının bulunduğunu Tarih ve Toplum dergisinde yazmış biz de oradan aktarmış, Üsküdar Belediyesi’nin dikkatini çekmiştik. Kimse ilgilenmedi. O mezar taşlarının yerlerinde bugün yeller esiyor. Bir mezar taşı müzesi de kimsenin aklına gelmiyor. Ecdadının mezar taşını çalıp satan bir ülkede yaşıyoruz kısacası...
Şair Eşref yıllar öncesinden sesleniyor acıyla:
“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı...”

Haberin Devamı

Üstat’ın macerası...
Önüne gelen birbirine “Hocam” dediği için bu kavramın saygınlık içeren tınısını yitirdik... Bunun gibi dilimize yapışan bir de “Üstat” lafı var... Mülkiyeli hesap uzmanları birbirine böyle hitap eder, bir anlamı vardır. Ancak unvan artık önüne gelenin ağzında. Üstat aşağı, üstat yukarı... Peki bu bugünün sorunu mu?
İnanmayacaksınız belki ama... Seksen küsur yıl önce de aynı laubalilik geçerli imiş... Ahmet Haşim aşağıdaki satırları 1928 yılında yazıyor:
“...Eskiden ‘üstad’ uzmanlığı herkesce onaylanmış olanlara verilen büyük bir ünvanın ismiydi. Üstad dahiden bir derece aşağıdaydı. Üstad- ı Ekrem, edebi derece olarak, Dahi- i Azam’ın arkasından gelirdi.
Üstad uzmanlığın son olgunluk aşaması için kullanıldığından yaş, baş ve sakalı da içine alırdı... İhtiyarın saygı gördüğü, sakalın çenede çirkin görünmediği devirlerde ‘Üstad’ kelimesinin de utanılacak bir anlamı olamazdı...
Son yıllarda maddi hayat zevkinin istila edici bir hal almasıyla üstad kelimesinin de yavaş yavaş taşıdığı önemi kaybettiği görünür.
Ak saçlı Anatole France, bu kelime ile kendisine hitap edilmesine hiç tahammül edemezdi. Anatole France’ın asistanlığını uzun zaman yapmış olan bir yazarın geçenlende yayınladığı anılar kitabında ‘üstad” hitabı karşısında yaşlı ve büyük sanatkarın zarif hiddetini anlatan satırlar okunmaya değer.
Bizde bu kelime şimdi yarı yarıya küçümsenme ve alayı içine alan bir garip şaka olarak kullanılır. Üstad okuyup yazmakta zamanını boşa harcamış bir aptal ya da bunağın sıfatıymış gibi dalgacı bir tebessümle söylenir
Bu kelimenin macerası birçok sosyal değerin etrafımızda nasıl değiştiğini gösterir...”

Haberin Devamı

30
Gençlik ve Spor Bakanlığı, 26 Ağustos Büyük Taarruz’un yıldönümünde bilboardları 1071 Malazgirt Savaşı yıldönümü afişleriyle donattı. Göze çarpan slogan “Gençlik şühedanın izinde” şeklinde...
Belli ki 23 Nisan bayramı, Kutlu Doğum Haftası’yla gölgelendiği gibi 30 Ağustos da Malazgirt ile gölgeleniyor.
Gençliğin elbet tarihine ve şehitlerine saygısı vardır.
Ama artık neyin peşinde yürüneceği de bellidir.
Gençlik herhalde 30 Ağustoslarda bağımsızlık ve onur için çarpışan İstiklâl Savaşı kahramanlarına öykünecektir.
Ne demiş büyüklerimiz: İleri, nefes almadan ileri...
Gençlik Bakanı, gençliğe yol gösterecek bir zihin zindeliğinde görünmüyor maalesef.

Haberin Devamı

Yalnızca kültürlü insanlar öğrenmeyi sever, cahiller
ders vermeyi
tercih eder.
Le Berquier
* * *
Düşmanınızın neden korktuğunu anlamak için, sizi ne ile korkuttuğuna bakın.
Eric Hoffer

Kucak
Sevgili Bedri Koraman ağabeyimizle ara sıra telefonlaşırız... Espriler havada uçuşur... Son görüşmemizde gazetecilerin kitle halinde işsiz kaldığını konuşurken Bedri Abi:
- Almanya bizim gazetecilere kucak açsın, dedi...
- Ne ilgisi var?
- İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler zulmünden kaçan Alman bilim adamlarına biz kucak açmıştık ya... Onlar da bizim gazetecilere kucak açsın işte... Dostlar böyle zamanlarda belli olur...

Hocam
Öğretim üyesi bir hanım anlatmıştı...
Her hafta gittiği semt pazarında bir satıcının kendisine hocam diye hitap etmesi üzerine sormuş:
- Sen benim hoca olduğumu nereden biliyorsun?
- Bilmiyorum... Benden yaşlı bütün hanımlara hocam diyorum...
- O neden?
- Abla, teyze, yenge, ne desem alınıyorlar... Hocam deyince hoşlarına gidiyor...

MAMO
Gazi Üniversitesi’nin 2 ay sonraya ultrason randevusu verdiğini yazdık.
Okurumuz annesi için Hacettepe Üniversitesi’nden mamografi günü almak istiyor... Sekreter:
- Ağustos’tan önce gün veremiyoruz.
- İyi zaten Ağustostayız...
- Ben 2014 Ağustos’undan söz ediyorum...