Suudiler Osmanlı’dan kalan eserleri yok etme çabasındayken... Arap dünyası kendi kültürünü ön plana geçirmeye çabalarken...
Dubai’den yazan okurumuz Yüksel Ergezer traji komik bir olayı naklediyor...
"... Dubai son yıllarda yükselen ülkelerden... Bu ülkede çok görkemli bir otel var: Burj Al Arab... Denizin içi doldurularak yapıldı bu otel. Sadece giriş ücreti 50 dolar... Oda ücretleri gecelik 3 000 ile 25 000 dolar arası. Otelin en iyi müşterileri arasinda Türkler ilk sıralardaymış (otelin açıklaması). Otelin mimarı bir Amerikalı... Bu mimar geçenlerde bir açıklama yaptı. Açıklama Dubai’de bomba gibi patladı...
- Hayatımın en büyük hayalini gerçekleştirdim. Dünyanın en büyük haçını diktim. Hem de Ortadoğu’da ve bir Müslüman ülkede, dedi...
Amerikalı mimar otelin arka kısmına dev bir haç şeklini vermiş. Oteli yukardan aşağı boydan boya kat eden bir direk üst katlarda denize bakan bir restoran tarafından enine bölünüyor... Ve Haç şekli ortaya çıkıyor... Okurumuz sözü şöyle bağlıyor:
- Osmanlı kültürünü reddeden Araplar, geleceğe Hıristiyanlığı simgeleyen eserler bırakıyor... Aynı zamanda cehalet sonucu oyuna gelmenin en büyük örneğini tabii ki... Kaderin cilvesi...
"Bozulduğu zaman, insandan daha korkunç yaratık yoktur."
Sophokles
Son 55 yılda Amerika’yı ziyaret eden devlet adamlarımız bu ülkeyi her defasında fethetmiş, Türk - Amerikan ilişkilerinde yeni çığır açmışlardır. Her defasında ABD’ye verdiğimizden fazlasını almışızdır. Buna rağmen 55 yılın sonunda onlar dünyanın en zengin, biz en krizmatik ülkesiyizdir. Son gezi de çok başarılı geçmiştir. Ancak işin özü gözden kaçmıştır. Bush, Ecevit’i ABD’ye davet ettiğinde Irak’a saldırı Washington’un gündeminde birinci konuydu. Ziyaret başlayıncaya kadar konu ABD’nin gündeminden düştü. Ziyaretin ABD açısından önemi fosladı. Buna rağmen Amerikalılar durumu iyi idare etti. Boşuna geldiniz, demediler. Ecevit’e moral, nasihat ve vaat verip geri gönderdiler. Az şey mi?
Neşe ile ıstırapla,
Düşünce ile dolu iken,
Tükenmez ezalar içinde,
Ümitler, tereddütler geçirirken
Kederler içinde yoğurulurken
Mesut olan,
Ancak seven ruhtur.
Hazır mutluluk reçetelerine kulak asmasanız bile Anna Quindlen’in "Kısa mutlu yaşam rehberi" adlı küçük kitabına (Dharma Yayınları) şöyle bir göz atmanızda yarar olabilir... Ve şu satırlar dikkatinizi çekebilir:
"... Asla yaşamınızı ve işinizi birbirine karıştırmayın. Size bunu söylemek zorundayım. İkincisi ilkinin yalnızca bir parçası. Paul Tsongas, kanser olduğunu öğrendikten sonra yeniden seçime girme kararı aldığında bir arkadaşımın ona yazdığı şu sözleri her zaman hatırlayın:
- Hiç kimse ölüm döşeğinde keşke büromda daha fazla zaman geçirseydim demez...
Evet işi (hele de seviyorsa) insanın hayatının ve kişiliğinin bir parçasıdır... Ama işin dışında da bir yaşam vardır. Aslolan odur. John Lennon’un öldürülmeden az önce yazdığı sözlerle:
- Yaşam, sen başka planlar yaparken olan şeydir....
Ev hayatının, aile ilişkilerinin, arkadaşlarla dostlukların önemli olduğunu kaydeden yazar diyor ki:
- Eğer hayatımdaki bu "diğer şeyler" doğru olmasaydı mesleğimde çürümüş, hatta sıradan olabilirdim. Eğer yaptığın iş seni bütünüyle yansıtmıyorsa o zaman gerçekten en iyisi olamazsın...
Bu nedenle yazarın insanlara tavsiyesi şudur:
- Bir yaşam edinin... Tuzlu suyun hafif bir rüzgarla kumsala vuran kokusunu fark edebileceğiniz, kızıl kuyruklu şahinin göl üzerinde daireler çizerek uçuşunu ve çam ağaçlarının üzerine konuşunu durup izleyebileceğiniz bir yaşam edinin... Yalnız olmadığınız bir yaşam edinin... Sevdiğiniz ve sizi seven insanlar bulun ve asla unutmayın: Sevgi bir lüks değildir, sevgi bir iştir...
Yaşamın iyiliğine o kadar özen gösterin ki onu çevrenize yaymak için istek duyun...
Sonsöz; G. Brooks’un şu şiiri:
"Tükenmek üzere şu kısacık an / Yakında yok olacak / Ve ister altından yapılmış / İsterse acıyla yüklü olsun / Bir kez daha aynı kılıkla / karşına çıkmayacak..."