Milletçe başımız sağ olsun... Söylenecek başka ne var.
En umut kırıcı, en hüzün verici olan da budur.
Yazmanın, çizmenin, konuşmanın hiç fayda etmemesi.
Felaketlerden ders alınmaması. Üç gün ağlayıp dördüncü gün hiçbir şey olmamış gibi hayatın devam etmesi.
Dönüp dolaşıp aynı yere gelinmesi.
Değerli gazeteci Müyesser Yıldız, 1999 körfez depreminden hemen sonra (20 yıl önce) yazdığımız yazıyı hatırlattı. Demişiz ki genel havaya bakıp:
“Teşhis: ‘Takdir-i ilahi...’
Önlem: ‘Allah tekrarından korusun...’
Teselli: ‘Devlet vatandaşın yanındadır...’
Tedavi: ‘Devlet yaraları saracaktır...
Türkiye’yi 35 yıldır bu siyasi meddah zihniyeti idare ediyor. Her felaketi lafla geçiştirip, yeni felaketlere zemin hazırlıyor. Ne bilimin sesine kulak vermek var lügatinde, ne hırsız müteahhitten veya rüşvetçi belediyeden hesap sormak. Ne de insanları yeni bir felaketten koruyacak önlemi almak. O yüzden, ABD veya Japonya’da artık sıradanlaşmış bir doğa olayı Türkiye’de doğal afete dönüşebiliyor. Halk hırsız müteahhitleri, haraççı belediyeleri, aymaz siyasetçileri hesap masasına oturtmazsa. Bilimin sesine kulak vermezse. Daha çok acılar yaşayacağız. Çok ağlayacağız. Biline...”
Bile bile lades!
Sosyal medyada izliyoruz. Deprem uzmanı Prof. Naci Görür, Elazığ’da bir deprem olabileceğini anlatmış hatta Sivrice adını bile vermiş. Dinleyen olmamış. Anlatıyor:
“Elazığlı olmam nedeniyle, Elazığ’da kentin depremselliğiyle ilgili konferanslar verdim, uyarılar yaptım, Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek bir şey yapılmadı. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi. Bununla da kalmadık. Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ’deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığı’nı da işe katarak proje hazırladım. TÜBİTAK, DPT gibi birçok yere başvurduk, reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin er geç geleceği biliniyordu.”
ENKAZ
Bir okurumuz uyarıyor:
- Sık sık “enkazlar” diye bir söz duyuyorum. Oysa enkaz zaten çoğuldur.
Doğru... Enkazlar sözü kulağı tırmalıyor. Enkaz çoğuldur. Ancak Türkçede tekil olarak kullanılan çoğul anlamlı sözcükler var. Bu da onlardan. Böyle başka sözcükler de mevcut. Mesela:
“Ahbap, akraba, amele, arazi, edebiyat, elbise, esnaf, eşya, fiyat, fukara, hademe, mesai, evlat, tüccar, talebe, tahsisat...” gibi.
ÇALIŞ
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya aradı. Partinin düzenlediği eğitim çalıştayı konusunda bilgi verdi. Çalıştay’da eğitimle ilgili çeşitli kuruluşların görüşlerini aldıklarını, bunları kayda geçirdiklerini anlattı.
Bu görüşler bir kenara atılmayacak, önümüzdeki kurultayda (mart ayı sonunda) parti programı güncellenirken eğitimle ilgili bölümü oluşturacaktı. Sayın Kaya’ya verdiği bilgiler için teşekkür ettik.
BEKÇİ
TBMM İçişleri Komisyonu bugün Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’ni ele almak üzere toplanacak.
Yeni teklif, eskisine ek olarak, bekçilere, görev bölgelerinde arabaları durdurabilme (kendi kimliklerini ibraz etmek koşuluyla), kimlik sorabilme yetkisi veriyor. Ancak bekçiler araç ve üst araması yapamayacak. Olay çıktığı zaman suçluları gözaltına alıp genel kolluk kuvvetine bildirecek. Silah taşıma ve kullanma yetkileri olacak.
Hassas bir konu bu. Enine boyuna tartışmak gerekir.
LALE
Prof. Cem Yaltırak, TV’de “İstanbul depremiyle ilgili projelerin maliyeti ne kadar?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
- İstanbul’a 1 yıl lale ekmezseniz tüm projeleri finanse edersiniz.
Sayın Profesör bu sözleri herhalde projelerin finansmanı için büyük para gerekmediğini anlatmak için söyledi.
Yoksa lale ekimine karşı olduğunu hiç sanmıyoruz.
Lale İstanbul’un sembolüdür.
Mevsimi geldiğinde rengârenk laleler kenti yine süslemelidir.
İBB laleden vazgeçmesin. Ruhumuzu karartmayalım.
GÖLGE
Depremde vatandaşın yardımına koşmak şart.
Siyasilerin, eğer bir katkıları olacaksa deprem bölgesine gitmeleri elbet hem ödev, hem görev.
Bir de hiçbir katkısı olmayacağı halde deprem bölgesine koşanlar var. Sırf resim çektirmek için gidiyorlar. Orada valiyi, belediye başkanını, kaymakamı meşgul etmekten başka işe yaramıyorlar. Kimi de üstüne vazife olmadığı halde çalışmaları denetliyor, “Ekipler iyi çalışıyor” diye demeç veriyor. Diyojen’in “Gölge etme başka ihsan istemez” sözü böyleleri için söylenmiş olmalı...