Suçları genelde
"basın bildirisi okumak" oluyor. Kimi F tipi cezaevlerini protesto etmek isteyen mahkum yakını... Kimi hak arayan işçi veya memur... Kimi öğrenci... Cezaları ise polis tarafından tartaklanarak, dövülerek, saçlarından sürüklenerek gözaltına götürülmek...
      Bir yandan
Mesut Yılmaz gibi isimler AB'ye girmekten söz ediyor.. Bir yandan
Mesut Yılmaz'ın partisinin İçişleri Bakanı dünya televizyonlarına
"Bizde demokratik tahammül, toplumsal saygı, insana verilen değer bu düzeydedir" mesajı yolluyor. Yılları protokol görevlerinde geçmiş... Dış dünyayı çok iyi tanıyan bir değerli yazar...
İzzet Sedes Akşam'da bakınız ne diyor bu konuda:
      "...Biliyor musunuz, bizi ve uygulamaya çalıştığımız "suigeneris" (kendimize özgü) demokrasi rejimimizi dünyada en çok güç duruma düşüren nedir? Polisimizin, izinsiz gösterileri rastgele cop kullanarak, karşısında kim olursa olsun, kadın ya da erkek, profesör, hoca, öğrenci, işçi ya da başkalarını kıyasıya döverek önlemeye çalışması. Bu sahneler, dünyada TV'lerin ekranlarında görüldükçe ve fotoğraflar gazetelerde yayınlandıkça Türkiye rezil oluyor.
      Bazı kişilerin bu düşünceme karşı verecekleri yanıtı da biliyorum:
"Canım TV'lerde görüyoruz, Amerika ve Avrupa'da da polis copluyor..." Evet bu yanıt doğru ama polis hangi halde göstericileri copluyor? İşte sorumlularımızın bilmediği ve yanıldığı nokta bu. Uygar demokrasilerde polis, ancak saldırıya geçen, etrafı kırıp dökmeye başlayan göstericileri coplar, yoksa sokaklarda yürüyen, doğru ya da yanlış fikir söylemek isteyen insanları değil. İşte uygar ülkelerden ayrıldığımız en önemli bir nokta da bu..."
İlke ve ınkılap
      Yargıtay Başkanı
Sami Selçuk'un
"adli yıl"ı açış konuşması kitap halinde yayımlandı. Kitapta
Süleyman Demirel'in muhtelif konuşmalarından alıntılar da yer alıyor. Bu alıntılar
Demirel'in cumhurbaşkanı olmadan önce Atatürkçülük ve laiklik konusunda ilginç bakışları olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin 1991 yılında verdiği demeçte
Demirel bakınız ne diyor:
      "Atatürk idaresini ihya etmeye kalkıştığınız takdirde netice itibarıyla tek parti idaresini özlemekten başka yapacağımız birşey yoktur. Atatürk ilke ve inkılapları diye Anayasa'nın üstünde Anayasa'yı aşan birtakım dokümanlar olmaz. Atatürk ilke ve inkılapları zamanında gelmiş, devrini icra etmiştir..."
YaÅŸ haddi...
      * Eşiniz tek başına sokağa çıkarken bu sizi ilgilendirmiyorsa yaşlanıyorsunuz demektir...
      * Eğer dinlendiğiniz süre çalıştığınız süreyi aşıyorsa orta yaş sınırını aşmışsınız demektir...
      * Eğer yukarı doğru değil yana doğru genişlemeye başlamışsanız bu orta yaşa geldiğinize işarettir...
      * Polis yerine doktorunuz sizi yavaşlatabiliyorsa... Orta yaş sınırını aştığınızın resmidir...
STOP yaraÅŸmaz
      Okurumuz
Ahmet Mete Apak bazı marşların trafik kazalarını arttırıcı nitelikte olduğunu iddia ediyor geçtiği notta... Mesela 10'uncu yıl marşında geçen şu sözler kırmızı ışıkta durmamayı teşvik ediciymiş:
     Â
"Türk"e durmak yaraşmaaaz, Türk öndeee, Türk ileriiii"       Okurumuz şaka yapıyor tabii ki... Sürücüler marş dinlese ne güzel trafiği yavaşlatıcı mehter marşlarımız da var...
Öpüşmek yassah!
     Â
Muhammet Yılmaz, Ankara Altınpark'taki Alem Cafe'nin sahibi.. Yedi yıldır bu parkta işletmecilik yapıyor, son zamanlarda tanık olduğu bir olayı bakınız nasıl anlatıyor:
      - Parkın güvenlik görevlileri var. Çoğu
Melih Gökçek zamanında bu işe alınmış,
Melih Gökçek'in kafa yapısında kişiler... Kendilerini, parkın düzenini sağlamaktan çok vatandaşın namus bekçisi olarak görüyorlar. Genç bir kızla erkek birlikte parka mı geldiler? Hemen peşlerine takılıyorlar, uzaktan takibe alıyorlar. Kuytu bir köşeye gittiler, hele hele öpüşmeye mi kalktılar? Bu "namus bekçileri" gençlere derhal müdahale ediyorlar, her ikisini de yakaladıkları gibi yakapaça parkın içindeki ANFA binasına götürüyorlar. Burada gençlerin önce kimliklerini sonra da ev telefonlarını alıyorlar. Ailelerine telefon açıp, senin kızını ya da oğlunu şurada uygunsuz vaziyette yakaladık, haberiniz olsun, diye şikayet ediyorlar. Gençlerin bazıları buna tepki gösteriyor, tartışmalar çıkıyor. Ama bazıları korktukları ya da arkadaşının yanında daha kötü duruma düşeceğinden çekindikleri için birşey diyemiyor, yapılanı sineye çekiyor. Ben şahsen böyle pek çok olaya tanık oldum. Bu saçmalığa son verecek biri yok mu?
      Yıl 2000, yer Ankara... Ve bu çağda bu kafa!..
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr