Edirne’de Çingenelerin oturduğu Menzil Ahır Mahallesi’nde geçtiğimiz pazar demokrasi sınavı vardı. Mevcut Çeribaşı Mehmet Ali Körüklü’ye karşı kazan kaldıran Fikri Ocak, "yeni çeribaşı seçimi yapalım" diye davetiye çıkarttı.
Mehmet Ali Körüklü, çağrıyı hiç ciddiye almadı. Ama cezaevinden yeni çıkmış olan Hüseyin Bıçakcıoğlu "Çeribaşılığa varım" dedi.
Mahalle kahvesinde ortaya kartondan bir sandık kuruldu. Muhtar Hüseyin Örs de Yüksek Seçim Kurulu yerine görev yaptı. İki aday seçimden önce anlaştı. Seçim iptal edildi. Biri çeribaşı oldu, diğeri de yardımcısı...
İkisi birlikte zafer göbeği attılar. Tam dağılma anı gelmişti ki, Fikri Ocak kısa bir kapanış konuşması yaptı:
- Esas çeribaşı benim, Hüseyin Abimiz de benim yardımcım!
Bu sefer Hüseyin Bıçakçıoğlu mikrofonu aldı:
- Esas çeribaşı benim Fikri de benim yardımcım olarak çalışacak.
Ortalık karıştı. Kavgaya ramak kalmıştı ki, büyükler araya girdiler, seçim ertelendi. Halk dağılırken biri dedi ki:
- Çingene demokrasisi işte bu kadar olur?
Yanındaki onu teselli etti:
- Ankara’daki de farklı mı sanki? Kongrelerde böyle şeyler olmuyor mu?
İftira, eşekarısına benzer. Onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir.
Alişan Hızlı, Almanya’daki "Alişan Reisen" adlı seyahat şirketinin sahibi... 35 yıldır bu ülkede... İşçilikle başlamış, patron olmuş.
Memleket meselelerinden konuşurken:
- Ben işlerin buraya geleceğini 30 yıl önce anladım, dedi.
- Nasıl anladınız?
- Şöyle anladım: Buraya Yugoslav, Yunan, İtalyan devlet adamları geldiğinde önce kendi işçileriyle görüşür, sonra Almanlarla masaya otururlardı. Bizimkiler ise önce Almanlarla konuşur, giderayak bizlerle veda toplantısı yaparlardı. Tabii sorunlarımız çözülemedi. Yıllar yılı gönderdiğimiz dövizler de heba edildi.
Apo idama, MHP’nin siyaseti de Apo’nun idamına mahkûm...
Çin Seddi’ni gezerken hayran kalan Devlet Bahçeli, yanında bulunan Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi’ne dönerek:
- Yarından tezi yok, bu seddi benim adıma satın alın. Dönüşte Türkiye’ye götüreceğim, demiş.
Büyükelçi, şaşkın şaşkın:
- Ama ne yapacaksınız ki koskoca Çin Seddi’ni diye sormuş.
Bahçeli:
- Bıktım artık şu AB tartışmasından, demiş. Avrupa ile aramıza koyup, kurtulacağım!
Güneş Sigorta’nın düzenlediği "Hasta Hakları Sempozyumu" dün İstanbul The Marmara Oteli’nde yapıldı.
Eskiye kısayla hekimler hakkında şikayetler artıyordu. Günümüzde her 30 hekimden biri hakkında yasal şikayet yapılıyordu. Prof. Dr. Selçuk Erez bu olgunun altını çizerek sordu:
- Biz babalarımızdan daha mı kötü hekimiz?
Yanıtı da kendisi verdi:
- Hayır. Hasta hakları konusunda vatandaşlar daha aktif davranıyorlar. Buna sevinmeliyiz.
Erez Hoca, bir doktordan çok hasta "yanlısı" gibiydi. Bunun gerekçesini de açıkladı:
- Bugün hekimiz ama yarın hepimiz hasta olacağız!
Selçuk Erez, kahve molası sırasında söyleşirken dedi ki:
- Türkiye’de diş hekimlerinin ancak yüzde 20’si tedavi sırasında eldiven kullanıyor.
- Peki Avrupa’da?
- Diş hekimi eldivensiz ise hasta kalkar gider!
O’na kızgın olduğunu biliyorum.
Neden şunu denemeyesin?
Ona bir mektup yaz.
Bütün duygularını dök. Öfkeni ve hayal
kırıklığını anlat.
Hiçbir şeyi gizleme.
Sonra mektubu bir çekmeceye koy.
İki gün sonra oku.
Hala yollamak isteyecek misin?
Ben öfkenin ve pasta kıtırının
iki gün sonra yumuşadığını
öğrendim.
Bir insan başarısızlığından dolayı başkasını suçluyorsa, başarılarının şerefini de başkalarına vermelidir...