Arkadaşımız
Bilge Egemen'in Diyarbakırlı
Süleyman Çiftçioğlu ile yaptığı röportajı birkaç gün önce gazetemizde okumuş olmalısınız.
Süleyman yıllardır dünya liderlerine mektup yazıyor, yazdığı mektuplara da birkaç istisna ile yanıt alıyormuş.
      Aslında artık bu kadar zorlanmaya, kağıda, kaleme, pula da gerek yok.
      İnternette
"White House" sitesine girerseniz göreceksiniz.
      Başkan
Clinton'un ve eÅŸi
Hillary'nin orada e mail adresleri mevcut.
Clinton'lara dilediğiniz anda elektronik mektup (e mail) gönderebiliyorsunuz. Bu mektuplar sekreterlikte inceleniyor. Uygun ve mantıklı görünenler
Clinton'lara sunuluyor. Onların yanıtı da e mail yoluyla değil... Posta mektubuyla adresinize gönderiliyor.
      İster Uganda'dan e mail çekin... İster Nairobi'den... E mail notunuza yanıt alabiliyorsunuz...
      Tabii
Clinton'a e - mail notu çekip cevap alabilirsiniz.. Ama kendi başbakanınız
Bülent Ecevit'e mektup gönderip yanıt almanız mümkün değil. Çünkü DSP internete bağlı olmadığı gibi
Bülent Ecevit'in de bir e mail adresi yok.
      Amerika'da tek tek milletvekillerine de e mail notu gönderebiliyor, birkaç gün içinde yanıtını alabiliyorsunuz. Bizim Meclis'te ise (birkaç istisna varsa bile) genelde böyle bir adet yok. Çünkü halkın sorunlarını dinleme niyeti yok.
      Yeri gelmişken bir öneri...
      Yeni cumhurbaşkanımız
Ahmet Necdet Sezer Çankaya'da bir elektronik mektup merkezi kurabilir. Vatandaşın göndereceği
"e mail" mesajları bir komitece incelenerek uygunları kendisine takdim edilir. Cumhurbaşkanı bu şekilde hem vatandaşla çağdaş bir iletişim kanalı kurmuş olur, hem ülkenin sorunlarını halkın ağzından doğrudan öğrenmek fırsatını bulur. İyi olmaz mı?
Yeni Terim'ler...
      Eğer büyük başarılar ve sevinçler yaşamak istiyorsak her alanda
Fatih Terim'ler yetiştirmeliyiz... Hoş bir dilek. Ama nasıl olacak?..
      Bir torpil ve kayırma düzeninde hangi
Fatih Terim hakettiÄŸi yeri bulabilir?..
      Başarılı adama tahammülü olmayan bir düzende insanlar tek başına aynı başarıyı nasıl yakalayabilir?
     Â
"Yanıma aldığım başarılı adam yarın birgün benim yerime oynar" korkusu yerini
"Başarılı seçimler beni de başarıya götürür" düşüncesine bırakmadıkça yeni
Fatih Terim'ler nasıl olur da kendilerine koşu kulvarı bulur?
     Â
Faruk Süren antrenörlüğe amcasının oğlunu getirse, o da takımı kimden avantası varsa onların çocuklarından oluştursa G.Saray bugünkü başarıyı yakalar mıydı?
      Çok sayıda yeni
Terim mevcut ülkemizde. Mesele onlara şans verecek uygar düzeni oluşturabilmekte...
Nereden nereye...
      Çok değil... Daha bu sezonun başında Galatasaray'ın birkaç maç kazanması, rakiplerin birkaç adım geriye düşmesi üzerine rakip takım yöneticilerinin feveranlarını anımsıyor olmalısınız. Efendim hakemler sürekli Galatasaray'ı tutuyorlardı. Federasyon da Galatasaray'dan yana tavır almıştı. Sarı kırmızılılar işte bu dış desteklerle maç kazanıyordu. Rakipler futbolu bir yana bırakmış, hakemler ve Federasyon ile uğraşmaya başlamışlardı. O günlerde G.Saray bir maçta hakem hatalarına kurban gitti. Maçtan sonra hakemler konusunda ne diyeceği sorulduğunda
Fatih Terim aynen şunları söyledi:
     Â
- Yenilginin suçunu hakemlerin üzerine atamam. Eğer ben böyle yaparsam futbolcularım da bu mazeretin arkasına sığınır, oynamazlar...      G.Saray'ın bugünkü noktaya gelmesinde
"sağlam vücut"tan çok
"sağlam kafa"nın rolü vardır.
Görece
      İki şapka üreticisi şirket işe yeni aldıkları iki pazarlamacı delikanlıyı Afrika'ya göndermişler. Birinci delikanlı kısa süre sonra merkeze şu mesajı göndermiş:
     Â
- Burada kimse şapka giymiyor. Satış olasılığı yok.      İkinci delikanlı mesajı şöyleymiş;
     Â
- Burada kimsenin şapkası yok. Satış imkanı çok...Hazırtop...
      O unutulmaz çarşamba gecesinin bir gün sonrası... Elimizde uzaktan kumanda aleti; G.Saray'ın zaferine ilişkin yeni, farklı, ilginç bir program, hoş bir belgesel izleyebilir miyiz, umuduyla TV kanallarını dolaşıyoruz. Biz dolaştıkça karşımıza belgesel yerine hep
Fatih Terim çıkıyor. Önce Kanal D ana haberlerinde, ardından Show'da, sonra CNN Türk'te ve sonra da ATV Siyaset Meydanı'nda...
      Kendisine belki 100. defa yöneltilen sorulara 100. defa aynı yanıtları veriyor, ister istemez... Bir ara yanlış anlamaları önlemek için o gece kanal kanal gezmesinin nedenini açıklama ihtiyacı hissediyor:
     Â
- Ben bir gecede iki defa bile ekrana çıkmam. Ama bu defa talep öyle çok oldu ki, haksız rekabete yol açmamak için bir geceliğine prensiplerimi esnetmek zorunda kaldım...      Saat 01.00 civarında yorgunluğumuz ağır basıyor, TV'yi kapatıp uyumaya gidiyoruz. Yorgunluğu bizimle mukayese dahi edilmeyecek
Fatih Terim ise hala cılkı çıkmış sorulara klasik yanıtlarını vermeye devam ediyor. Esnemesi görülmesin diye ağzını kapatarak, gözkapaklarını güçlükle açık tutmaya çalışarak... Gece boyunca ilaç için olsun bir araştırma, inceleme, arşiv çalışmasına dayalı bir belgesel gözümüze ilişmiyor. Herkes işin kolayını bulmuş; yalvar yakar, çıkar zaferin önde gelen mimarını ekrana, döne döne cılkı çıkmış sorular ve ezberlenmiş yanıtlarla olsun sana program!..
      Kolaycılık ruhumuza işlemiş.. Ama öğreniyoruz ki, bu eksikliği de
Fatih Terim gidermeye soyunmuş. Aylar önce özel bir TV ekibi kiralamış; G.Saray'ın zafere giden yoldaki belgeselini hazırlatıyormuş.
      Belgesel herhalde yakında tamamlanır, hazırlopçu televizyonlarımız parayı bastırır, biz de büyük haber kanallarının, merkezlerinin ekranlarında doya doya izleriz...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr