Melih AŞIK
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İsmail Hakkı Karadayı'nın bugün Başbakan
Mesut Yılmaz'la yapacağı görüşmede kendisine 27 vali ile 276 kaymakamın adlarını vereceği söyleniyor. Bu vali ve kaymakamlar Genelkurmay belgelerine göre irticai faaliyetlere destek veren... veya göz yuman kişiler... imiş...
Rakam hayli büyük... İnsan düşünüyor... Bu kaymakamları kimler sınavdan geçirdi... Kimler aldı göreve... Kimler kaymakam yaptı?..
Çözümlemek zor değil...
Son 15 yılın 11'inde ANAP iktidar oldu... Çoğunluğu o dönemin eseridir.
Bu konuda bir örnek olayı sevgili meslektaşımız
Tayfun Talipoğlu, "Benim Yolum" adlı kitabında anlatır. Günümüzde Anadolu'yu dere tepe dolaşan, izlenimlerini göz yaşartan bir duyarlıkla ekrana aktaran
Tayfun Talipoğlu, SBF'yi kaymakam olma, yurdun ücra köşelerinde unutulmuş halka birşeyler götürme idealiyle bitirmiştir. Bu idealle sınavlara hazırlanır. Dönem ANAP'ın tek başına iktidar olduğu dönemdir ve İçişleri Bakanlığı koltuğunda Dr.
Ali Tanrıyar oturmaktadır.
Yazılı sınavını kazanan
Tayfun, ikinci aşama olarak mülakata girer. Burada, adayın genel görüntüsünün düzgün olmasına ve bir de Türkçeyi temiz ve doğru konuşup konuşmadığına bakılmaktadır. Zaten sorulan soru da,
"Niçin kaymakam olmak istiyorsunuz?" dan ibarettir.
Tayfun soruyu yanıtlar ve çıkar. Peki, sınavı kazanır, kaymakam olur mu? Hayır! Peki neden? Daha sonra ANAP'tan milletvekili olan, dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı
Galip Demirel, bunun nedenini
Tayfun'un yüzüne karşı söyler:
"Biz Müslümanları kaymakam yaparız!"
Din ticaretinden oy uman çarpık siyasetçi bugün ektiklerini biçiyor. Son 20 yılın büyük bir bölümünde iktidar olan bu kafadan, şimdi kendi yarattığı canavarı boğması bekleniyor!.. Nasıl olacaksa...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin bugün genel kurulu var. TGC son yıllarda kamuoyunda itibar ve etkinlik kazanan bir kurum oldu. Bu başarı tabii ki en başta Başkan
Nail Güreli ve Yönetim Kurulu'nda görev yapan arkadaşlarımıza ait...
Güreli görev süresince gazetecinin ve gazeteciliğin her derdine koştu. Gücünün yettiğince mesleği korumaya ve yüceltmeye çalıştı.
Yarınki seçimde Başkanlık için
Nail Güreli'ye karşı tek aday var:
Orhan Taşan... Demokratik yarışma güzel şey... Ancak tabii uygar ve hakkaniyetli olmak koşuluyla...
Güreli'nin listesinden seçilerek iki dönem üstüste Yönetim Kurulu üyeliği yapan
Orhan Taşan bakınız seçim broşüründe
Nail Güreli hakkında nasıl bir suçlama icat ediyor:
"Marjinal kuruluşlar, fraksiyon yayın organları ve terör örgütleriyle ilgili kurum ve kişilerin başvurularını dehşetengiz senaryolar halinde Yönetim Kurulu'na getirerek eyleme dönüşmesini istedi!"
Eğer ortamı uygun bulursa, işgüzar bir savcı bu suçlama üzerine
Nail Güreli için ceza, Cemiyet için kapatma davası bile açabilir. Bir koltuk uğruna değer mi?..
İstifa lafını her yerde ediyorsun... Milletvekillerine, hücreler hazır ama içinde tuvalet - duş var, esprileri yapıyorsun. Yapma bunları!.."
Başbakan
Mesut Yılmaz'ın danışmanı
Erhan Göksel'in,
"Muhtıra gibi bildiri"nin verildiği günün akşamı, Başbakan'ın yanında, Bayındırlık Bakanı
Yaşar Topçu' ya hitaben söylediği yukardaki sözler gazetelerde yer aldı. Peki
Erhan Göksel'i bu kadar kızdıran neydi?..
Kendisini buluyor ve soruyoruz. Verdiği yanıt:
- Muhtıra gibi bildirinin verildiği gün, ANAP'lı milletvekillerinin çoğu arazi oldu. 150 kişiden yalnızca 7 - 8 tanesi Başbakan'ın evine gelme cesareti gösterebildi. Birkaç kişi de telefon etti... Koskoca bir parti grubu düşünün, kritik bir olay karşısında üçte ikisi ortadan kayboluyor! Böyle grup olur mu? Bu grubun üçte ikisi curuftur. Ve Başbakan bu grupla rejimi kurtarma mücadelesi veriyor. Olacak iş değil.
- Peki
Mesut Bey bunun farkında değil mi?
- Farkında ama ne yapsın? Gerek parti içinde, gerekse parti dışında hemen herkesin kendine göre bir hesabı var. Acaba bu kriz ortamından ben kendime ne yarar sağlarım? Halbuki, sistem tıkanmış durumda... Mesut
Bey giderse ya da bir seçim yapılırsa bu tıkanıklık aşılamaz ki...
- Mesut Bey kendi üzerine düşeni yeterince yapıyor mu? Örneğin irticaya karşı gereken önlemleri alıyor mu?
- Elinden geleni yapıyor. Ama böyle oportünist bir parti grubuyla ve böyle sorumsuz bir muhalefetle çok da fazla birşey yapılamaz ki?
- Ne yapıyor mesela?
- RP, MGK ile çatıştı, sonu malum... Mesut
Bey çatışırsa yalnız Hükümet gitmez, onunla birlikte rejim de gider. Bu gerçeği kimse görmek istemiyor. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Mesut
Bey irticaya karşı mücadelesini kendi yöntemleriyle veriyor. İhtiyacı olan şey biraz destek ve zaman...
- Yaşar Topçu ile olan tartışmanıza dönersek...
- Ben, o olaydan sonra da konuta girip çıkmaya devam ediyorum...Ama Yaşar
Bey öyle mi?
- Başbakan o çıkışınızdan sonra size tepki gösterdi mi?
- Söylediği tek şey; beni zor durumda bırakıyorsun...Böyle şeyleri, aç telefon, bana söyle...oldu. Bu sözlerin yorumunu size bırakıyorum.
Okurumuz
Sema Aypolat Kurtuluş, Mısır gezisi sırasında bir meydana
Mustafa Kemal adı verildi zannıyla sevinmiş ancak Büyük Önder'in adının
"Mostafa Kamel" olarak yazılmasına üzülmüştü. Meğer apayrı bir durum söz konusu imiş. Meydana adı konulan
Mustafa Kemal Paşa değil, Mısırlı gazeteci ve milliyetçi bir siyaset adamı olan
Mustafa Kamil Paşa'ymış. Sayın
Çelik Gülersoy başta olmak üzere birçok okurumuz bu konuda bizi bilgilendirdi. Ancak gerekli düzeltmeyi yapmakta Sayın
Hakkı Devrim bizden önce davrandı. Bu konuda bizi uyaran herkese teşekkürler.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr