Enerji Bakanı
Cumhur Ersümer'in Türkiye'nin doğal gaz tüketimine ilişkin sözlerini iki gün üstüste konu yaptık. Sayın Bakan
"Türkiye'nin 2010 yılında 55 milyar metreküp doğalgaza ihtiyaç duyacağını" söylemiş, Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)'nın da aynı tahminde bulunduğunu öne sürmüştü. UEA'nın tahmininin yarı yarıya düşük olduğunu, UEA Ekonomik Analiz Dairesi Başkanı Dr.
Fatih Birol'un ağzından dün naklettik...
      BOTAŞ Genel Müdürü
Gökhan Yıldırım dün bu konuda bir açıklama gönderdi. Sayın
Yıldırım, "Türkiye'nin doğalgaz talep tahmin çalışmaları BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır" diyor ve özetle şu bilgileri veriyor:
      "...Halihazırda BOTAŞ'ın farklı sektörlerdeki muhtelif müşterilerine sattığı gaz miktarının toplamı; devreye girecek olan 4 adet Yap - İşlet
(Ankara, Gebze, İzmir, Adapazarı) ve 4 adet Yap - İşlet - Devret
(Yalova, Alaplı, Eskişehir, Kırklareli) santralının gaz kullanım miktarları da dahil olmak üzere 24 milyar metreküp seviyesindedir. Diğer yandan, doğal gazın ülke sathında yaygınlaştırılması projesi kapsamında yürütülen yatırımların tamamlanmasıyla ülke genelinde oluşacak konut ve sanayi sektör talepleri de ilave edildiğinde ulaşılan talep 2005 yılı için 38, 2010 yılı için 43 milyar metreküp mertebesindedir.
      Kaldı ki ülkemizin elektrik ihtiyacı giderek arttığından yeni doğalgaz santrallarının da kurulması kaçınılmazdır. Planlanan santralların da kurulmasıyla bu talep değerleri 2010 yılında 55 milyar metreküpler seviyesine çıkmaktadır."
      xxx
      BOTAŞ'ın hesabı kendince doğru olabilir. Ama diğer ilgili kuruluşlarca paylaşılmıyor. En doğrusu bu hesabın ilgili ve yetkili kurullarda masaya yatırılması, devletin ortak bir rakam üzerinde anlaşmaya varmasıdır.
Bir o eksikti...
      Papa 2'inci
Paul iki elini havaya açıp sormuş:
     Â
- Yücelerin yücesi, bu Mehmet Ali
sorun oldu. Ne atılır ne satılır. Bunu ne yapalım?
      Yukardan şöyle bir ses:
     Â- Bir sorunlar çöplüğü bulun ve onu oraya atın...
     ÂPapa
Paul bunun üzerine
M. Ali'nin affını sağlayıp Türkiye'ye gönderme kararı almış.
      Adalet Bakanı diyor ki:
     Â
- Mehmet Ali 9,5 yıl daha hapis yatacak...      İpekçi ailesinin avukatı
Turgut Kazan ise diyor ki:
     Â
- Üç beş aya kalmaz aramızda dolaşmaya başlar.       Kazan neden böyle söylüyor?
      Biliyor ki,
Abdi İpekçi cinayetinin arkasındaki güçler,
Mehmet Ali'nin kendilerini ele vermemesi için var güçleriyle çalışacak ve onu en kısa sürede özgürlüğüne kavuşturacaklardır. Bu güçler geçen yıl
Oral Çelik'i beraat ettirerek hala iktidarda olduklarını ispatlamışlardır.
     Â
Turgut Kazan yanılıyor mu? Hep birlikte göreceğiz...
Sevr'e dönüş...
      Profesör
Baskın Oran, her hafta yazdığı
Agos gazetesindeki son yazısında, Milliyet'te 6 Haziran'da yayımlanan bir habere dikkat çekiyor:
"Bu yılın bütçesini taslak aşamasında gören IMF, 2001 bütçesine hazırlık aşamasından itibaren müdahil olacak..."
      Baskın Hoca bu haberden hareketle 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Barış Antlaşması'nın 232. maddesini anımsatıyor:
     Â"Her yıl Osmanlı parlamentosuna sunulacak bütçe, ilk önce, Maliye Komisyonu'na sunulacak ve komisyonca uygun bulunan biçimde parlamentoya gönderilecektir. Burada yapılabilecek deÄŸiÅŸiklikler, komisyonca uygun bulunmadıkça, yürürlüğe girmeyecektir..."
      Maliye Komisyonu ne miymiş?
      Onun da tanımı 231. maddede:
     Â"Fransa, Ä°ngiltere ve Ä°talya'nın birer temsilcisinden oluÅŸan kurul..."
      Sonuç: Cumhuriyet'in 77'inci yılında Sevr'in kimi maddelerine imza atmaya başladık.
     ÂMenderes'ler, Demirel'ler, Özal'lar koÅŸulları hazırladı.
      İktidardaki biri sol, diğeri sağ milliyetçi partiye de son imzaları atmak düştü.
      Ülkeyi artık IMF komiseri Cotarelli yönetiyor.
      Ve iktidardakilerin milliyetçiliğine halel gelmiyor. Helal olsun...
Gündem farkı...
      Kim söylemiş nerede söylemiş bilmiyoruz. Ama tespit yerinde:
     Â
- Türkiye'de bir günde olanlar İngiltere'de bir yılda olmaz...      Bunu söyleyen tabii skandallardan, garip olaylardan, yolsuzluklardan söz ediyor...
      Yoksa öyle şeyler de var ki...
      İngiltere'de hergün olur da Türkiye'de yılda bir kez olmaz...
      Mesela: Kanser araştırmaları, bilimsel deneyler, ülkenin geleceğine ilişkin siyasi tartışmalar, geleceğe ilişkin ekonomik projeksiyonlar... vs... vs...
      Gündemi temizlemeden yarınları düşünüp tartışamayız. Mahkeme kapısında ayak sürüyen liderler ve onları aklayarak kirlenen siyasetçi takımı ile ne bugünü ne yarını düşünebiliriz. Hergün yeni bir problemin sahibi oluruz sadece... Olan da o...
Åžam'dan...
      Okurumuz
Şevket Semahan iki sorulu kısa bir not yollamış:
      1) Sayın Cumhurbaşkanı'nın bize çok kötülüğü dokunmuş
Hafız Esat'ın cenaze törenine katılıp ruhuna fatiha okuması, devlet tavrı olarak yanlış değil mi?..
      2) Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir
"dini tören"de ellerini açarak dua etmesi olağan sayılabilir. Ancak
Esat'ın naaşı önünde çeşitli dinlerden liderler
"ülkelerini temsilen" "saygı duruşunda" bulunurken... Sayın Cumhurbaşkanı'nın
"saygı duruşu" yerine
"dua etmeyi" tercih etmesi yanlış değil mi?
Ördek
      Ördeğin biri bara girer ve sorar:
     Â
- Ekmek var mı?      Barmen yanıtlar:
      - Yok.
     Â
- Ekmek var mı?      - Yok.
     Â
- Ekmek var mı?      - Yok.
      Birkaç kez tekrar eden bu konuşmadan sonra barmen sinirli bir şekilde ördeğin yakasına yapışır ve der ki;
      - Bir daha
"Ekmek var mı?" diye soracak olursan seni gagandan duvara çivilerim!
      Ördek sorar:
     Â
- Çivi var mı?      - Yok.
     Â
- Ekmek var mı?Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr