Yılın kadını ve adamı pek çok platformda seçildi... Biz seçmedik...
Kişisel düşüncemize izin olursa... Bize göre geçen yılın kadını eski DSP milletvekili Sema Pişkinsüt... Yılın adamı ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’dir...
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı sırasında karakollara giren, işkence olaylarını büyük bir yüreklilikle Meclis’e taşıyan Sema Pişkinsüt, aynı medeni cesareti göstererek (kaybedeceğini bile bile ama gerçekleri biraz olsun anımsatabilme adına) DSP kongresinde başkanlığa adaylığını koydu... Kongrede oğluyla birlikte saldırı ve hakarete uğradı ama bu partinin ne kadar "demokratik parti" olduğunu da herkese göstermiş oldu.
Yılın adamı ise bizce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer idi...
Sayın Sezer Çankaya’da, haktan, hukuktan, halktan yana bir yalnız adam olarak oturuyor. Tütün yasasını vetosunda olduğu gibi IMF’ye, DGM yasasını vetosunda olduğu gibi hükümetin hortumcuları kurtarma girişimlerine, maaş zamlarını vetosunda olduğu gibi Meclis’in sorumsuz kararlarına tavır alıyor.
Bu tavrıyla (temelinde çoğunlukla hukuksuzluğa ve yolsuzluğa karşı olmasının yarattığı antipati bulunan) bir pervasız saldırganlığın boy hedefi oluyor. Ne var ki halk haramilere değil, Sayın Sezer’e inanıyor. Anketlerde en yüksek oyu hep o alıyor... Nice onurlu yıllara...
2002 daha iyi bir yıl olacak. Çünkü geçirdiğimiz yıldan kötüsü olamaz.
Ercan Akyol
Vatandaşın biri, kendisini ziyarete gelen Başbakan Bülent Ecevit’e çocuklarını tanıştırmış:
- Bu Ziraat, bu İktisat, bu Al Baraka, bu Sümer, bu Demir, bu Pamuk, bu Toprak...
Ecevit, şaşırmış:
- Ama bunlar banka isimleri...
- Evet, özellikle banka ismi koydum.
- Neden?
- İlerde iş hayatına atıldıklarında iflas miflas ederlerse, kurtarasınız diye!
Can Ozan
Yeni yıla yeni umutlarla girdik.. Her ne kadar Nietzche "Umut en kötü şeydir, işkenceyi uzatır" derse de "Geçmişi unutmadan ve geleceğe umut duymadan" mutlu olunamaz. 2002’de bizi bekleyen en büyük tehlike Irak savaşı... Amerika bu savaşın hazırlığını sürdürüyor... Son aylarda Türkiye’ye yönelik cömertleşme ve iltifatlar da bizi bu savaşa itme hesaplarıyla ilgili... İçimizdeki Amerikalılar bu savaşın getireceği yıkımı gözlerden saklama gayretiyle medyatik oyunlar içinde. Uyanalım. Felaketi görelim.
Resimli "20. Asır Mecmuası"nın 31 Aralık 1953 tarihli sayısından bir yazı...
... Bugünkü yılbaşı an’anesinin memleketimizde ilk tecellisi bundan yüz yirmi dört sene evvel, şöyle olmuştu: İstanbul’daki İngiliz elçisi, 1829’daki yılbaşını kendi an’anelerine göre kutlamak üzere, Halice aldırdığı bir İngiliz gemisinde tertip ettiği büyük ziyafet ve baloya, ilk defa olarak, Osmanlı vükelasınıda dâvet etmişti. O zamana kadar garp usulü ziyafet ve hele balo görmemiş olan bu vükelâ, yatsı namazını Kasımpaşa’daki tersane divanhanesinde kıldıktan sonra, sandallarla İngiliz gemisine giderek, sabaha kadar eğlenmişlerdi. Bu arada bazılarının, ısrarlara dayanamayarak, viski içtikleri de görülmüştü. Ertesi günü Kazasker Yahya Bey, baloya istirak etmiş olan Serasker Hüsrev Paşaya bu "balo" denen şeyin ne olduğunu sorusu üzerine, o da:
- Bir Âlem... Az vakitte çok tekellüf etmişler... Biz baloda yapılanları bir ayda tanzim edemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare?.. Devletçe lüzum görüldü, gidilmek icap etti. Çatal gibi mekruh nesneler de vardı...
Cevabını vermişti... Ancak, Hüsrev Paşa, vaktin padişahı Sultan Mahmud’a başka bir ağız kullanmış ve ziyafeti de, baloyu da ballandıra ballandıra methede ede bitirememiş, hattâ İngiliz gemisinde gördüklerinden daha mükemmel elmaslı altın çatal kaşık takımı yaptırarak hünkâra sunmuştu. Bundan bir hayli zaman sonra 1856’da da, Sultan Abdülmecit, yine İstanbul’da Fransiz elçisi Tauvenell tarafından verilen büyük yılbaşı balosuna gitmiş, bilhassa saatlerce süren dansları pek beğenmişti. Yılbaşı merasiminin memleketimizde alâka görüşü de bu tarihten sonra başlar, Cumhuriyet’i müteakip de batı takviminin kabulüyle resmî bir mahiyet alır...
Sonuç... Osmanlı Padişahı (ve Halife) Abdülmecit 150 sene önce yılbaşı kutlamasına katılmış. Kulları bugün hâlâ yılbaşı kutlanmalı mı, kutlanmamalı mı diye tartışır durur...
Yer kabuğundaki dar, kıvrımlı yarıklar
Deniz suyunun zararlı tuzunu
nasıl süzüp alırsa,
Düşündüm ki, yatışır benim de
içimdeki acılar,
Satırlar arasından süzülüp arınırsa.
John Donne
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024