Haberi dünkü Hürriyet'te okuyoruz:
      "İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri) filosuna dün bir deniz otobüsü daha katıldı.
Barbaros Hayrettin Paşa adı verilen 21'inci deniz otobüsü, Yenikapı İDO Terminali'nde düzenlenen törenle seferlerine başladı. Törende
İbrahim Tatlıses de 17 milyar lira karşılığında bir konser verdi."
      ***
      Belediye başkanları Ankara'da gelirlerin yetersizliği yüzünden gösteri yapıyor, TBMM'ye yürüyor. İstanbul Belediyesi aynı gün
İbo'ya bir açılış konseri için 17 milyar lira ödüyor. Ne söylesem? Deniz otobüsünün motoru
İbo'nun sesini duymayınca çalışmaz mı? Ne ilgisi var
İbo konseri ile deniz otobüsünün? O parayla deniz otobüsü duraklarındaki bozuk turnikeleri çalıştırsanız (10 yıldır hiçbir yönetim çalıştıramadı) iyi olmaz mı?
Aferin BaÅŸkan'a...
      Konya'nın Meram Belediyesi öğrencilere çeşitli armağanlar dağıtmış. İyi karne alanlara kitap ve masal kaseti armağan edilmiş. Kötü karne alanlara uyku yastığı... Meram Belediye Başkanı
Mustafa Özkan törende demiş ki:
      - Çocuklar kötü karne aldıklarında zaten büyük bir üzüntü yaşıyorlar. Onları psikolojilerinin bunca bozuk olduğu zamanda azarlayarak veya cezalandırarak iyi bir şey yapmış olmuyoruz. Eğer ebeveynler illa birini cezalandırmak istiyorlarsa, hediye ettiğimiz bu yastıklara vurup onları cezalandırabilirler. Kötü karneyi cezalandırma taraftarı olmayan ebeveynler de çocuklarını bu yastıklarda uyutabilirler...
      Bravo Sayın Başkan'a... Nice uygar geçinen ana babaya ders vermiş.
Laforizma...
      Soru: 9 sayısı 10’dan büyük müdür?..
      Cevap: Medyadaki duruma bakarsak cumhurbaşkanının 9’uncusu 10’uncusundan daha büyük!..
      ***
      Soru: Hayatın uzaması Türk insanı için ne demektir?..
      Cevap: Yüksek enflasyonun süresinin daha da uzaması demektir!..
     Â
Cihan Demirci     Â
Günün sorusu...     Â
İnsan ömrü fazlasıyla uzadığında, 650 yaşındaki bir hanım yine yaşını saklamaya çalışacak mıdır dersiniz?.. Çocukların ahı...
      Haberi dün ANKA Ajansı geçti... Başlığı:
     Â
"Baklavacı çocukların ahı tuttu..."      Haberi okuyalım:
      "Baklava çaldıkları gerekçesiyle hapsedilen gençlerin sorgulandıkları Gaziantep Hırsızlık Bürosu'nda görevli Başkomiser ve emrindeki 2 polis, zaptettikleri traktör ve araçları zimmetlerine geçirerek sattıkları gerekçesiyle 14 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası istemiyle yargılanacaklar. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi kararını oybirliğiyle kaldırarak başkomiser ve polislerin yargılanmasına vize verdi."
Åžaibe karakterimdir!
      Hükümet programında Anayasa'nın 100'üncü maddesinin değiştirileceği yazılıydı. 100'üncü madde değişikliği ile bakanlar hakkındaki yolsuzluk soruşturmaları Meclis komisyonlarında değil yüksek adli makamlarda yapılacaktı.
Ecevit ve
Yılmaz bu değişiklik sözünü vermiş ama unutmuşlardı. Birden hatırladılar. Ne zaman mı?
Mesut Yılmaz hakkında TBMM komisyonları peşpeşe
"Yüce Divan" kararı vermeye başlayınca. Ancak Genel Kurul'da karşılıklı pazarlıklar sonucu
Mesut Bey Yüce Divan'a gitmekten kurtulunca... 100'üncü madde değişikliği yine unutuldu. Ve uyutuldu. Çünkü TBMM'de aklanmak daha avantajlı. TBMM'de aklanan bakan sonradan yargılanmıyor. 100'üncü madde değişikliği yolsuzluk yapmış bakanlar için daha tehlikeli. O yüzden
Mesut Bey ve ortakları 100'üncü maddeyi yine unutmuş görünüyor...
Kriter dersi...
      ANAP lideri
Mesut Yılmaz, önceki gün partisinin Meclis Grup toplantısında coşmuş, konuşuyor:
      - Türkiye, Kopenhag kriterlerine uymak zorunda olduğunu bilerek imza atmıştır. Bu kriterlere uyan ülkelerden hiçbirinin ulusal güvenliği tehlikeye düşmemiştir. Hiçbir ülke
"Bu ilkelerin bir kısmını benim için değiştirin" dememiştir. Ama bugün bu kriterlere karşı çıkılıyor. Uygularsak Türkiye parçalanır, havası yaratılmak isteniyor. Bunları kabul etmek mümkün değildir.
     Â
Mesut Bey bu sözlerle kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle diyerek
"MGK ve askerler"i eleştiriyor, onlara adeta küçük bir ders veriyordu.
      Ne var ki Kopenhag kriterleri ve AB yasaları yukarda özetlenecek kadar kısa değil. O kriterlerin bir bölümünü de biz aşağıda sıralayalım:
      - Avrupa'da, istisnaları hariç, bütün siyasi partilerde demokrasi vardır.
      - Avrupa'da liderler türlü - çeşitli ayak oyunlarıyla ve her ne pahasına olursa olsun koltuklarını korumaya çalışmazlar. Hele hele seçim kaybederlerse tabanın onu uzaklaştırmasını beklemeden kendiliklerinden o koltukları bırakırlar.
      - Milletvekilleri liderler tarafından değil, partililer tarafından seçilir.
      - Avrupa'da, hakkında en küçük bir yolsuzluk iddiası bulunan liderler aklanmak için hemen yargıya giderler ve sokaktaki sade vatandaşla aynı koşullarda yargılanırlar. Rakipleriyle pazarlık yapıp birbirlerini, emirlerindeki milletvekillerinin oylarıyla Meclis'te aklamaya (!) çalışmazlar. Bu akıllarına gelse bile Avrupa'nın kriterleri buna izin vermez.
      - Avrupa'da liderler partilerine aldıkları üç kuruşluk bağışın bile hesabını verirler. Mal varlıklarını, kaynaklarıyla birlikte her istendiğinde kamuoyuna açıklarlar.
"Mal benim, kime ne?" diyemezler. Dedikleri an başlarına nelerin geleceğini bilirler.
      - Avrupa'da liderler, bırakın zenginlikleri şaibeli, tertemiz işadamlarının bile uçaklarını babalarının malı gibi kullanamazlar. Geceyarıları ihale pazarlıklarında yer alamazlar, iş takibinde bulunamazlar. vs. vs.
      Yaa
Mesut Bey... AB'nin kriterleri böyle...
Yıldız falı...
      Posta gazetesinin dünkü sayısında
"Yay burcu"nda doğanların yıldız falı aşağıdaki gibi gerçekçi şekilde kaleme alınmıştı:
     Â
"Kendinizi mutlu hissediyor ve bunun sonsuza kadar sürmesini diliyorsunuz. Bunun için aşırı çaba sarfetmeniz yersiz. Çünkü her şey olacağına varır..."Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr