İstanbul Azizi
Çelik Gülersoy'la telefonda bir şehir gezintisi yapıyoruz... Söz Sepetçiler Kasrı'na geliyor. Kanal 6'daki tarihi (!) ağız dalaşı sırasında sandalyesine sıkışmış gibi oturan ve söz kendisine geldiği zaman da ne dediği anlaşılmayan 1 No'lu Koruma Kurulu üyesi Sayın Profesör'den açılıyor söz... Sayın Profesör, Sepetçiler Kasrı'nda tarihi eserin dokusuna uymayan yapılanmalar olduğunu, bunu inşaat bittikten sonra keşfettiklerini (!) ve suç duyurusunda bulunduklarını pes perdeden söylüyor. Peki Eminönü'nün orta yerindeki bir inşaatı hiç denetlememişler mi? Şöyle merak edip orada ne yapılıyor diye bir göz atmamışlar mı?
      Geçiyoruz... Kentin neresine göz atsanız bir başka cinayet işleniyor. Şaka yollu diyoruz ki:
      - Çelik Bey en iyisi bu kentte sağa sola bakmadan dolaşmak. Herşeyi görmezden gelmek. Yoksa insan kahrolur...
     Â
- Doğru ama dostum, mümkün mü? diyor
Çelik Bey.. Ve bir Bektaşi fıkrası anlatıyor...
      Bektaşi, Ramazan ayında gökteki aya hiç bakmadan dolaşıyormuş. Çünkü aya baksa namaz ve oruç saatlerini öğrenecek... Mutsuz olacak. Durumu göğe ve aya bakmadan idare ederken bir gece su çekmek üzere kuyuya eğilmiş. Ne görsün? Aydedenin aksi suda bütün haşmetiyle kendine bakmıyor mu?
      Kızgın kızgın söylenmiş:
     Â
- Gel de gözüme gir!..Time skandalı
     Â
Time dergisini önceki sabah masamızın üstünde görünce gözlerimiz faltaşı gibi açıldı. Türkiye kapak olmuş. Üstelik deprem sonrasında olduğu gibi bir felaket haberi falan değil.. Türkiye'nin tarihi hazinelerinden söz eden,
"baştan sona övgü dolu" bir konuyla kapaktayız. Derginin içinde enfes resimlerle süslenmiş 6 sayfalık bir yazı. Bir tek satırının reklam değeri milyarlar...
      Time'ın kapağını görüp de heyecanlanmamak mümkün değil. Nitekim haber dünkü gazetelerin birinci sayfalarına:
     Â
"Time Türkiye'yi kapak yaptı"      "Trilyonlar versek böyle reklam yaptıramayız"
      gibi başlıklarla geçiyor... Ulusça mutlanıyoruz.
      Dün İngiltere'deki bir dostumuzla konuşurken konu Time'ın kapağına geliyor. Soruyoruz:
      - Time'ı gördün mü? Türkiye'yi kapak yapmış.
     Â
- Time'ı gördüm ama kapağında Türkiye falan yoktu.      - Olur mu canım yanlış görmüşsün.
     Â
- Yok canım işte masamın üzerinde duruyor. Kapağında AOL ile Time Warner'ın birleşmesi konu edilmiş...      İnanamıyoruz tabii. Londra Temsilcimiz
Zafer Arapgirli'yi arıyoruz.
Zafer:
      - Doğru, diyor,
Time'ın kapağında Türkiye yok. Üstelik içinde de Türkiye'nin tarihi eserlerinden tek satır yok... Ben konuyu araştırdım, istersen sana da aktarayım...
      - Tabii...
     Â- Böyle bir kapağın yayımlandığını öğrenip Ä°ngiltere'ye gelen nüshada bulunmadığını görünce Fransa, Hollanda ve ABD'deki arkadaÅŸlarımı aradım. Orada da kapakta Türkiye yoktu. İç sayfalarda da bu konuda tek satır yoktu. Anlaşıldı ki Türkiye'nin tarihi eserleri yalnızca Türkiye'ye gelen nüshada kapak olmuÅŸ.
      - Eeee?
     Â- Acaba Turizm Bakanlığı reklam mı yaptırıyor diye onlarla temasa geçtim. Haberleri yoktu. Bunun üzerine derginin Avrupa Merkezi'ni aradım. Böyle bir kapaktan onlar da habersizdi. AraÅŸtıracaklarını söylediler.
     ÂTime'ın Avrupa bürosu durumu araÅŸtırıp sonucu
Zafer Arapkirli'ye bildirmiÅŸ:
     Â
- Zaman zaman bir ülkede Time'ın dağıtıcısı bir kapak ısmarlar. O ülkeye özgü kapak yapılır. Ve yalnız o ülkede dağıtılır. Bu defa da öyle olmuş. Time'ın Türkiye'deki dağıtımcısının girişimiyle bu sayı Almanya'da özel olarak Türkiye için hazırlanmış. Yalnız ülkenizde dağıtılmış.      Özeti... Ulusça dolmuşa bindirildik!
Delegeye çay...
      Avukat
Fuat Akkoyunlu anlattı...
      Devir 1950'ler... CHP milletvekili ve yazar
Falih Rıfkı Atay seçim kampanyası için Bayburt dolaylarına uğramış. Oralarda kerli ferli bir ağa var:
Dursun Bey... O da CHP adayı... Ve delegelere demokrasi üzerine bir nutuk verecek.
Dursun Bey'in yakınları
Falih Rıfkı'dan bir ricada bulunmuşlar:
     Â
- Demokrasi üzerine birşeyler yazın da Dursun
Bey okusun...
      Falih Rıfkı istekleri kırmamış. Demokrasi üzerine kısa bir metin yazmış.
     ÂDursun Bey ertesi gün kahvede delegelere hitaben konuÅŸmaya baÅŸlamış.
      Sıra demokrasinin izahına gelmiş. Dursun Bey elini bir cebine atıyor kağıt yok. Öteki cebine atıyor kağıt yok. O sırada çaycı da çay servisini kesmiş gözlerini Dursun Bey'e dikmiş, öyle bakıyor. Dursun Bey ne desin?.. Kağıdı bulamayıp sinirlenince çaycıya dönmüş:
     Â- Ne bakıyorsun ulan öyle, delegelere çay versene...
     ÂAvukat
Fuat Akkoyunlu öyküyü anlattıktan sonra ekledi:
     Â
- Demokrasimiz o gün bugün delegelere çay ısmarlamaktan ibaret kaldı...Sidney örneği
      İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Mimar
Korhan Gümüş, Radikal'in pazar ekinde
"Yeni" Galata Köprüsü skandalıyla ilgili bir yazı yazmış...
      60 milyar dolara malolan... Yapım hatası yüzünden taşıyıcı sistemleri çalışmayan... O yüzden bir türlü açılamayan... Tamiri için yapım masrafının yarısı kadar masraf gerektiren Yeni Galata Köprüsü...
     Â
Korhan Gümüş, "Böyle bir skandal uygar bir ülkede yaşanmış olsaydı yer yerinden oynar, hükümetler istifa ederdi!" diyor...
      Laf olsun diye de söylemiyor bunu... Somut örnek veriyor:
     Â
- Sidney Opera Binası... Bu yapı yelkene benzeyen biçimiyle kentin hatta ülkenin en önemli simgesi olmasına ve mimari özellikleriyle büyük sükse yapmasına rağmen, yalnızca öngörülen maliyeti aştığı için hükümetin istifasına yol açmıştı...Babaya mektup
      Sevgili Babacığım; burada telefon hatları bozuk, görüşemedik, o nedenle yazıyorum. Katlanılması zor bir durumdayım. Atlatabilmek için biraz deStek gerek. Bir anlamda laStik patladı diye düşünebilirsin; durumu anlamışsındır. Anneme Söyle, etli pilavını çok özledim.
      Oğlun
      Sevgili Oğlum;
      Ne kadar NAHif olduğunu düşünüyor, bunu kalbinin temizliğine yoruyorum. Annenle tatilimiz sırasında çeşitli NAHiyelere uğrayarak dolaşıyoruz. Annene kalsa NAHcıvan'a kadar gideceğiz. İyilik haberlerini aldık. Hatlar düzelsin telefonla da görüşürüz.
      Baban
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr