Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Barış, apartman komşumuzdu. Moda’da Belkıs Dilligil Sokak’taki apartmanda biz ikinci katta oturur, üzerimizde Lale Manço’nun sevgili ablası Berrin Çağlar ve gitarist eşi Ahmet Güvenç ile kızları Melis yaşar, onların karşısında da Lale ve Barış Manço ile oğulları Doğukan ve Batıkan otururdu. Barış benim tanıdığım en ünlü sanatçıydı sanırım. Sabah apartmanın kapısından çıkarken karşımızdaki Kadıköy Kız Lisesi’nin bizim tarafa bakan sınıflarında dersler durur, kızlar pencerelere yığılır, “Barış Barış” diye çığlıklar atardı. Barış onlara uzun uzun el sallar, kızlar da hep bir ağızdan kahkahalar atarak, “Arkadaşım Eşek”i veya “Domates Biber Patlıcan” şarkısını söylerdi.

Haberin Devamı

Anılar... Anılar... Komşumuz Barış Manço

O okulda öğretmenlerin Barış’ı görünce çılgına dönen kız öğrencileri durdurmak için yapacağı bir şey yoktu. Derslere mecburen birkaç dakika ara verilirdi. Barış’ı kıskanmak için daha pek çok sebep vardı. Ben Milliyet’in koskoca! yazarına günde 3-5 mektup ya gelir ya gelmezdi. Barış’a her gün çuval dolusu mektup gelirdi. Mektuplar posta kutusuna sığmadığı için bir çuvalla apartman girişine bırakılırdı. Bir gün çuval patlamış, mektuplar yere saçılmıştı. Baktım, fotoğraf isteyenler, imza isteyenler, beste gönderenler, güfte önerenler, aşk ilan edenler, neler neler... Ölümüne yakın bir gün Feneryolu’nda karşılaştık. Artık ayrı konutlara taşınmıştık. Epeydir görüşmemiştik. Hoşbeş ettik. Hadi gel oturup, bir çay içelim dedik, kaldırımda bir kafeye oturduk. Ama konuşmak ne mümkün. Barış’ı gören koşarak geliyor, resim çektirenler, imza isteyenler derken ben ağzımı bile açamıyorum. Bir ara fırsat bulup sordum:

- Barış, bu kadar ilgiden sıkılmıyor musun yahu?

- Bu yola çıkmışsan bunları göze alacaksın, demişti gülerek.

Memnundu hayatından.

Yine de bu aşırı ilginin onu çok sıktığı anlar olmuyor değildi.

Bunlardan birinin ben bizzat içindeydim.

Bir gün İstanbul tarafında arkadaşlarla birkaç kadeh atmış, geceyi yarılamıştık. Bir taksi tuttum, Moda’ya geliyoruz. Bu arada şoför teypte birtakım şarkılar çalıyor. Ses Barış Manço’ya benziyor ama ben o şarkıları hiç duymamışım. Meraklandım:

Haberin Devamı

- Yahu kim bu söyleyen?

- Barış Manço abi.

- İyi de ben bu şarkıları hiç duymadım, nasıl olur?

Şoför dedi ki:

- Abi bunlar Barış’ın ilk şarkıları. Ben onun hastasıyım. 1960’lardan beri söylediği bütün şarkılar var bende.

- Eeee...

- Ben sabahtan akşama kadar Barış’ın şarkılarını dinlerim abi.

Sevginin bu kadarına hiç tanık olmamıştım. Adam Barış’a âşık. Sordum:

- Peki, Barış’la hiç karşılaştın mı, tanışır mısın?

- Yok abi, hiç karşılaşmadık. Çok isterdim ama kısmet olmadı.

Gece saat 12.30 sularıydı. Apartmanın önüne geldik. Şoförün parasını verdim:

- Benimle bir dakika gelir misin?

Şoför şaşırmakla birlikte geldi. Apartmana girdik. Barış’ı bu kadar seven bir adam onu mutlaka görmeli, en azından bir merhaba demeliydi. Birlikte üçüncü kata çıktık. Barış’ın zilini çaldım. Şoför arkamda şaşkın şaşkın duruyor, olup biteni anlayamıyordu. Birden kapı açıldı, eşikte Barış göründü. Üzerinde bir robdöşambr vardı. Yeni yıkanmıştı. Saçlarını tarıyordu.

Haberin Devamı

Bizim şoför Barış’ı görünce bayılacak gibi oldu:

- Aaa Barış abi, diye bir çığlık attı.

Barış şaşırdı. Ben durumu izah ettim:

- Bak Barış, bu arkadaş senin hayranın, senin bütün şarkılarını biriktirmiş, seni tanıştırayım dedim.

Barış pek heyecanlanmadı. Hatta biraz zoraki “Merhaba kardeşim” dedi. Haklıydı... Yüz binlerce hayranı olan bir adamın gece yarısı kapısına bir hayranının daha gelmesi tabii ki ona bir şey ifade etmeyecekti. Yine de nazik davranmaya çalıştı. Durumu idare etti. İyi geceler dileyerek aşağı indik. Şoför sonsuz mutlu oldu.


“Abi, bu benim en mutlu gecem” gibi bir şeyler söyleyerek gitti.

Berrin, Ahmet, Melis, Lale, Barış, Doğukan, Batıkan çok güzel komşularımızdı. 25 yıl önce farklı apartmanlara taşındık. Barış dünyayı dolaştı. Türkiye’yi tanıttı. TRT’de çocuklara yönelik enfes programlar yaptı. Milyonlarca çocuğun zihnine güzel bilgiler, güzel duygular bıraktı.

Müzik dünyasının cahili olan ben bir gün sormuştum:

- Senede bir beste yapıyorsun. Az değil mi, neden daha çok yapmıyorsun?

- Bir bestenin yerine oturması bir yılımızı alıyor da ondan, demişti.

Devlet Sanatçısı, Kültür Elçisi’ydi. Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkı, kendisine on iki altın ve bir platin albüm ödülü kazandırdı.

En güzel şarkıları bize bırakıp, 56 yaşında, gencecik bir adam olarak ayrıldı aramızdan.

O günlerde biri öyle bir laf etti ki... Ne diyeceğimi şaşırdım. Dedi ki:

- Tam zamanında ayrıldı dünyadan, bundan sonra zaten yavaş yavaş unutulacak, mutsuz olacaktı.

Bunu söyleyen, Barış’ı çok seven bir dostuydu üstelik.

Barış yaşarken unutulur muydu? O kendini yenilemek için yepyeni bir şeyler yapardı eminim. Hoş, unutulsa ne olur? Şarkılar ölmez ki... Biz bir gün toprakta kayboluruz, arkamızdan söylenir durur şarkılar.

Üstelik zengin de bir müzesi var artık Barış’ın.

Sonraki nesillere eşsiz bir armağan...