Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Kemalizme sadece şeriatçılar ve Kürtçüler mi kızar? Hayır.. ABD'nin Ortadoğu senaristleri de Kemalizme diş biler... Türkiye'nin tarih ve fikir eksenine Kemalizmin yerine "ılımlı islam"ı yerleştirmek için hayli çaba gösterirler. Neden?.. ABD "servis"lerinin Atatürk ve Kemalizm ile alıp veremediği nedir?.. Cumhuriyet'te Ahmet Taner Kışlalı, 1997 yılı Kasım ayında yazdığı yazıda bu soruya net yanıtlar veriyor. Bakınız ne diyor:
       * "Ilımlı İslam"la bütünleşmiş yarı çağdaş bir Türkiye, Batı'nın çıkarlarına - yani "Yeni Dünya Düzeni"ne - daha uygundur.
       * Petrol zengini, Batı'nın uydusu Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından Kemalist model tehlikeli bir örnektir.
       * Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Oysa Türkiye'nin ne yıkılması ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmesi Batı çıkarları ile bağdaşır.
       * Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesi, giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası, komşu devletlerin parçalanmasıyla bağımsız bir Kürt devletinin oluşmasıdır. Böylece hem - petrol bölgesinde - Batı'ya muhtaç bir "kukla devlet" oluşacaktır.. Hem de Türkiye'nin Ortadoğu'da büyük bir güç haline gelmesi önlenmiş olacaktır. Oysa Atatürk'ü yıkmadan Türkiye'nin "üniter" yapısını bozma olanağı yoktur.
       * Yeni Dünya Düzeni'nde uluslararası sermayenin önündeki tek engel "ulusal devlet" ve ekonomik devletçilik anlayışıdır. Bu engel de Türkiye'de Kemalizm ile bütünleşmiştir...

YaÅŸamsal!..

     Â"Önemli olan, hayatınızı nasıl yaÅŸayacağınız deÄŸil, kendinize ve baÅŸkalarına onu nasıl anlatacağınızdır...
       Ancak bu şekilde hatalara, ızdıraba ve ölüme bir mana katabilirsiniz..."
       (Ferzan Özpetek'in "Harem Suare" filminin final sözleri...)

Fazilet'in görevi

       İslamcı kesim, daha önceki benzer cinayetlerde olduğu gibi, Kışlalı cinayetinden sonra da var gücüyle birşeyi ispata uğraşıyor:
     Â- Bu cinayetleri bizimkiler iÅŸlememiÅŸtir...
       Aslında ne o yönde kanıt var, ne aksi yönde... Ancak bu konuda böylesine hassas olanların, kimi dinci gazeteler kah bir rektörü, kah bir gazeteciyi hedef gösterirken ayağa kalkması, bu hareketi kınaması gerekmez mi?
     ÂGüngör Mengi Sabah'taki köşesinde bu konuya deÄŸindi önceki gün... Bakın ne dedi:
     Â- Fazilet Partisi'nden beklenen, din adına ÅŸiddet kışkırtıcılığı yapanları açıkça lanetlemektir.
       Laik ve demokratik cumhuriyetin savunucularını teröre hedef gösteren köktendinci basına karşı halkı ve devleti korumak "Biz dindar insanların partisiyiz" dediğine göre, öncelikle Fazilet'in görevi değil mi?
       Eğer şiddete karşı açık ve tutarlı bir tavır alsalar, kimse cinayetlerden sonra onlardan kuşkulanmayacak... Daha da önemlisi... Şer güçler cinayet işleyip onların üstüne atmaya teşebbüs edemeyecek veya onları kuşku altında bırakamayacak.

Yürrü - yüş!..

       Futbol Federasyonunu ve MHK'yi protesto etmek için geçtiğimiz pazar yürüyüş yapan Fenerbahçeli taraftarlar önümüzdeki pazar günü bir protesto yürüyüşü daha yapacaklarmış.
       Bu kez de Ankaragücü'nü protesto ederler herhalde!..

       *Cinayetler ciddi "soruşturma" ile çözülür, oysa bizdekiler daha çok "savuşturma" şeklinde olmuyor mu?..

Dağıtın sisleri!

       Batı ülkelerinde Kışlalı cinayeti çapında bir olayın ertesinde polis veya jandarma suskun kalmaz. Kamuoyu merak içinde olduğundan ve türlü çeşitli dedikodunun yayılmasına uygun bir ortam bulunduğundan polis belirli aralıklarla basın toplantısı yapar. Brifing düzenler. Kanıt var mı, ipucu var mı, tanık var mı, yapılan çalışmalar sonucu varılan nokta nedir? Polis yetkilileri belirli aralıklarla bu konularda bilgi verir. Yalan haberin, dedikodunun, uydurma senaryoların kamuoyunu yanlış yönlere itmesini önler...
       Tabii bu konularda hemen ilerleme sağlanması beklenemez. Ama örneğin "Patlayıcının cinsi nedir, bu tür patlayıcı nereden nasıl elde edilebilir?" gibi konularda olsun bizim güvenlik güçleri şimdiye dek halkı aydınlatabilirdi.
       Resmi kanallar açık kaldıkça, olayı saptırmak ya da magazinleştirmek isteyen kişilerin önü kesilirdi....
       ***
       Bu cinayet kimin eseri? Arkasında kimler var? Şimdilik bilinmiyor. Ama bir çizgi netleşiyor. 1990 yılından bu yana Atatürkçü laik çizgiyi savunan düşünce önderleri sistemli şekilde eksiltiliyor. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı... Bu kişiler aynı zamanda Silahlı Kuvvetlerin sivil ayağını oluşturuyor... Cinayetlerin bir nedeni de kuşkusuz Ordu'yu yalnızlaştırmaktır... Orduyla dinci kesimi birebir karşı karşıya getirmektir. Pek çok amaç var bu uğursuz tezgahta kuşkusuz... Tabii ki amaçlardan biri de ordu içinde ikilik yaratmaktır.
     ÂUÄŸur Mumcu cinayetinin soruÅŸturmasını yürüten Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin asker üyeleri sivillerden daha farklı bir performans sergilemedi. Asker üyeler hakkında yüksek kademelere yapılan ÅŸikayetlere de kulak verilmedi. Umulur ki, bu defa askerler de ciddi tutsunlar iÅŸi...

       *Aydınlarımızı yaşarken öldürüyoruz, ölünce yaşatmaya çalışıyoruz...
      Mustafa Balbay



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr