Bir bankadan reklam filmi için seslendirme teklifi alan ünlü sanatçı Nejat İşler, teklifi kabul etmiş ama para istemediğini, bankanın bu parayı öğrencilere burs olarak vermesini istemiş.
Bankanın bin öğrenci bursu önerisine karşılık, Nejat İşler sayının beş bine çıkarılmasını şart koşmuş.
Banka talebi kabul etmiş...
Değerli sanatçı bu tavrıyla alkışı hak ediyor.
Reklam konusunda bir ilkeli sanatçımız da Tarık Akan idi...
Yıl 1976... Tıraş bıçağı firmasının (Gillette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden Tarık Akan’ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
Değerli sanatçının yanıtı yine “Hayır” oldu.
Daha sonra şampuan, diş macunu, banka ve birçok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi olumsuz idi...
İstanbul’da son haftalarda deprem olmadan binalar çökmeye başladı. Küçükçekmece’de 3 katlı bina, geçtiğimiz hafta Bahçelievler’de 7 katlı bina çöktü.
İBB verilerine göre bir Marmara depreminde 200 bin bina kullanılamaz hâle gelecek...
En az bir milyon insan ölecek ya da yaralanacak...
Çevre Bakanlığı da benzer rakamlar veriyor.
Bunları izlerken aklımıza bir fıkra geliyor...
İki arkadaş balonla seyahat ederken yollarını kaybetmişler... Bir dağ başında tek başına bir adam görünce ona doğru alçalıp sormuşlar:
- Heey ahbap biz neredeyiz?
Adam aşağıdan bağırmış:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, genel seçimden bu yana ilk kez erken seçimi açıkça dile getirdi ve:
- Bugünden 1,5 yıl sonrasında bir erken seçimi kaçınılmaz görüyorum, dedi...
Seçim elbette önemli ama tek başına çözüm değil... Önemli olan Türkiye’nin nasıl yönetileceği... Ağır sorunların giderilmesinde bugünkünden farklı hangi çözümlerin, hangi politikaların uygulanacağı...
Bu noktada akla şu soru geliyor...
CHP’nin bugünkü iktidardan daha farklı politikaları var mı?
Eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya, Güneydoğu meselesinden göç meselesine kadar çeşitli yakıcı sorunlarda ne gibi çözümleri var?
Bu soruların yanıtını biz bilmediğimiz gibi CHP’yi yönetenlerin ve parti örgütünün bildiğini de sanmıyoruz...
Çünkü partinin bir siyasi programı yok...
Cüneyt Ülsever’i son olarak Hürriyet Gazetesi yazarlığıyla tanıyoruz. Daha önce uzun yıllar bankacılık yapmış, bir ara ANAP’ta çalışmış, Turgut Özal’ın yakınında bulunmuştur. Cüneyt Ülsever anılarını “Hatırladığım Kadarıyla Hatırladığım Şekliyle HAYATIM” adlı kitapta topladı. Renkli anılar ve olaylarla dolu bu kitaptan bir bölümü aktaralım. Turgut Özal, başbakanlık döneminde Davos toplantılarına katılmaktadır. Eşi Semra Hanım yanındadır. Cüneyt Ülsever Davos’ta gördüğü sahneleri şöyle aktarıyor: “... Davos’ta bir gün bir lokantada Andreas Papandreu’yu iki- üç arkadaşıyla yemek yerken gördüm. Bir öğle yemeğinde keyifle şarap içip, balık yiyorlardı. Samimi hareketlerinden yakın arkadaş oldukları çok belli oluyordu. Masada kahkahalar, şakalaşmalar gırla gidiyordu. Yunanistan Başbakanı’nın etrafında ne bir iş adamı ne de korumalar veya bürokratlar vardı. Düşündüm. Bizim Başbakan tek başına adeta tuvalete bile gidemiyor. Etrafı sürekli ama sürekli iş
İzin günlerinde ne yaptın diye sorarsanız anlatayım...
Kendimden söz etmek için değil, belki dostlara faydalı olur diye anlatacağım...
Yaklaşık 8 ay önce prostat şikayetiyle doktora başvurmuştum. İyi huylu prostat tespit edildi. ‘Ameliyat’ dendi.
Ameliyat olmak şart mı değil mi, diye soruştururken tesadüfen tomografi çektirdim. Tomografide beklenmedik şekilde bir mesane tümörü görüldü.
Tümör hızlı yayılan cinsten mi, kasa işlemiş mi, bunları anlamanın tek yolu vardı; TUR adı verilen işlemle mesaneye girip tümörü kazımak, biyopsiye göndermek, o arada prostatı da çıkarmak...
Bu kritik operasyonu Amerikan Hastanesi’nde değerli hekim Prof. Tarık Esen üstlendi.
Yaklaşık 1,5 saat süren titiz bir operasyonla tümör kazındı, prostat alındı... Şans eseri, 2 cm’lik tümör hızlı yayılan cinsten değildi, mesanenin kasına işlememiş, yüzeyde kalmıştı.
Benim şansım tesadüfen tomografi çektirmiş olmam ve tümörün erken yakalanmış olmasıydı. Mesane tümörü genellikle çok sinsi büyüyor, ç
Tunceli ilimize Dersim demek moda oldu. Dersim eski adıydı... Cumhuriyet yönetimi o şehre Tunceli adını koydu. Üstelik Dersim geçmişte sadece bir kente değil, bölgeye verilen isim idi. Birçok başka şehrin de eski adı var, onları kullanıyor muyuz? Mesela:
Eski adları:
“Adonis, Hıns-ı Mansur, Akroenos, Karakilise, Garsaura, Ameseia, Ankyra, Tralles, Karesi, Parthenios, Payperd, Çabakçur, Gangrea, Diyar-ı Bekir, Hadrianapolis, Mamüretül Aziz, Erzigan, Arz-ı Rum, Dorlion, Ayıntap, Kerasos, Defterhane-i Ali Osman, Kostantinopolis, Smirna, Kastrakommeni, Caesarea, Kırkkilise, İkonion, Katiaenion, Melita, Magnesia, Muşkara, Anahita, Kotyoro, Rihizios, Sangari, Amisos, Sinope, Diaspolis/ Eyalet-i Rum, Tekfurdağı, Komano Pontika/Dokia, Trapezus, Temenothytia, Edessa, Sandraka...”
Yeni adları:
“Adana, Adıyaman, Afyon, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bayburt, Bingöl, Çankırı, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kırklareli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Nevşehir, Niğde, Ordu, Rize,
27 Mayıs darbesi (veya devrimi) çeşitli anılarla gündeme gelirken, az bilinen bir olayı da biz aktaralım...
1959 yılında İsmet İnönü Uşak’a geldiğinde Vali İlhan Engin her türlü toplantıyı yasaklamış, İnönü’nün her hareketine engel olmaya başlamıştır.
İnönü, toplantılar yasaklanınca, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’e Yunan General Trikopis’in kılıcını takdim ettiği evi ziyaret etmek istemiş, Vali Engin, Emniyet Müdürü Adnan Çakmak’ın mahkeme ifadesine göre, ona, “İnönü’yü bırakmayacaksınız, icap ederse vuracaksınız” diye emir vermiştir.
Mahkeme ifadelerine göre, sonrası şöyledir:
Vali, Adnan Çakmak’ın emri yerine getirmediğini görünce şoförü Nurettin Erkal’a döner:
- Sen İnönü’yü vurur musun?
- Vururum ama silahım yok.
Vali bunun üzerine şoförün yanında oturan jandarma erinin silahını alır, şoföre verir.
Rusya ve Ukrayna’dan on yük gemisi ile Tekirdağ Limanı’na getirilen GDO’lu mısırların, Tekirdağ Tarım İl Müdürlüğü laboratuvarlarında “GDO’suz” gibi gösterilerek iç piyasaya sokulduğu Tekirdağ CHP Milletvekili İlhami Aygün’ün açıklamalarıyla medyaya yansıdı. Tarım Bakanı İbrahim Yumaklı konuyla ilgili idari ve adli soruşturma başlatıldığını bildirdi.
Laboratuvarda yapılan sahtekarlık, Tarım İl Müdürlüğü’nden bir memurun ihbarı ile ortaya çıktı. Mısırların 5 ayrı firma tarafından ithal edildiği bildiriliyor. Bu firmaların adları açıklanmadı. Sadece birinin Malkara’da kurulu Ç. adlı bir firma olduğu haberlerde yer alıyor.
GDO’lu mısır kaçakçılığı ilk değil. Örneğin 2011 yılında Bandırma Limanı’nda bir gemide 6500 ton “GDO”lu mısır tespit edildiğini arşivde okuyoruz. Mısırlar iki firma tarafından ithal edilmiş. Firmaların yine adı yok. Sonra ne olmuş kimse ceza almış mı almamış mı belli değil.
Sonuçta bu olaylarda ithalatçı firmalar ile kimi bürokratların iş birliği yaptığı